Yazar: 21ferboz
Türkiye’nin En Güzel Şehirlerden Kars
Kars, Doğu Anadolu Bölgesi’nin kuzeydoğusunda yer alır. İl nüfusu: 284.923’dür. Bu nüfusun %50,8’i şehirlerde yaşamaktadır. İlin yüzölçümü 10.193 km2’dir. İlde km2’ ye 28 kişi düşmektedir. İlde 8 ilçe, 9 belediye, bu belediyelerde 57 mahalle, ayrıca 381 köy bulunmaktadır.
Kışı çetin geçen Kars’a her yıl metrelerce kar yağmaktadır. Yolların kapanması, çığ, köylerden şehirlere ulaşım zorluğunu elbette haberler aracılığı ile biliyoruz. Ne var ki, Doğu Anadolu Bölgesi’nin incisi Kars’ı anlamak, orada yaşayan insanların yaşadıklarını, çektiklerini anlayabilmek için öncelikle bunu hissetmek gerekir. Önce soğuğunu hissedeceksiniz iliklerinize kadar, sert rüzgarını yüzünüzde hissedeceksiniz. Kış gelmeden tüm işlerin bitirilmesi gerekmektedir ve o yorgunluğu mutlaka tatmalısınız. İnsanların kara kışlarda yaşadıkları zorluğu görmek değil, yaşamak gerekir.
Kars’ın merkezi yaşamını genellikle herkes bilir ama asıl köylere dönmeli yüzler. Orada yaşayanlara, çocuklara, kadınlara dönmeli. Soğuktan donan eller, kıpkırmızı kesilen yüzlere bakmalı. Kars’ın köylerinde yatan gerçek hayatlar saklı. Zaman zaman içinde acılar biriktiren, zaman zaman güzellikler barındıran Kars ilimizin köylerinde yaşam nasıl sürer, sizlere bunu kendi yaşam ve gözlemlerimle aktaracağım.
Karsın en büyük geçim kaynağı hayvancılıktır. Köylerde bir çok büyük baş ve küçük baş hayvan vardır. Bunlar; inek, kaz, tavuk, buzağı, at ve eşektir. Bunun yanı sıra bu topraklarda çiftçilik de yapılır, biçerdöver, at arabası, tırpan, patos, römork, traktör gibi bir çok tarım aletleri bulunmaktadır. Bunlar çiftçiler için çok değerlidir, onlar olmadan işlerini tamamlamaları imkansızdır. Çok eski zamanlarda bu topraklarda yaşayan insanlar tarlalarına gelip gitmek için yürürlermiş, dağlardan geçip tarlalarına ulaşmak için uzun yollar geçerlermiş; sırtlarında tırpanları ile yürüdükleri yollar, alın terleri ile çalıştıkları tarlalar…
Saatlerce tarlalarda kocalarının peşinden giden, akşam eve gelip çocuklarıyla, ev işleriyle hiç durmaksızın uğraşan yine kadınlar. Hayatın bu zorluğundan en büyük nasiplerini almışlar, onların kaderleri doğarken çizilmiş. Evlenecek yaşa gelir gelmez, görücü usulü evlendirilen kızların kaderidir bu, daha kendilerinden haberi yokken evlendirilirler, koca himayesine girip çocuk doğurup, oradan oraya savrulurlar buralarda. Akıllarında yüreklerinde ise tek bir düşünceleri, hayalleri vardır; çocuklarının kaderleri onlara benzememeli, onların çektiklerini ne kızları ne de oğulları çekmemelidir. Hayat onlara çok da iyi davranmamıştır. Belli bir yaştan sonra her şeyden umudunu kesip çocukları için yaşayan kadınlar…Erkekler de hayattan muzdariptir elbette. Doğar doğmaz babalarının hayatı, yaşantısı yapışır üzerlerine. Daha küçücük yaşta hepsi kendinden büyük işlere koşturulur, kimilerinde gurbete çalışmaya giderler. Yıllarca ailelerinden uzakta bilmedikleri bir şehirde, tanımadıkları insanların içinde çalışırlar ailelerine bakmak için. Kimisi çocukken gider kimisi büyüdüğünde; kimisi büyüyüp gelir kimisi hiç gelmez.Bu topraklarda bir hayat yaşantısı vardır ki o da erkekler hep ev reisidir onların sözü geçer, kadınların pek söz hakkı yoktur, erkeğin yanında kadının sözü hiçtir. Ta eski çağlardan bu yana bu hep böyle gelmiştir, günümüzde bu her ne kadar aza indirgenmiş olsa da geçerliliğini bir şekilde sürdüren yazılı olmayan bir kuraldır. Her ne kadar günümüzde karşı olunsa da bu topraklarda elbette kadına şiddet de vardır, sesini haddinden fazla yükselten kadınların ne yazık ki yaşadığıdır bu. Haklı olsan da susacaksın diyorlar onlara; anneler kızlarına biz böyle gördük derler, babalar oğullarına biz böyle öğrendik derler. Hayat hep bu çizgiden ibaret günümüze kadar gelmiştir fakat günümüzde bir çok şeyin olduğu gibi bu düzen de değişmiştir. Elbette bu herkes için geçerli bir olay değildir her ailenin her ferdin yaşamı farklıdır.Teknolojinin gelişmesi, eğitim ve sağlığın gelişmesi hız kazanması bu topraklarda yaşayan gelecek kuşak çocukları için birer umut ışığı o.
HAVİN MOHUL
BİR YAĞMUR ŞARKISI
Kül rengi, bakır rengi
Hüzün yüklü bulutlar
Söylüyor son şarkısını
Ezgisi değiyor saçlarıma
Avuçlarımdan akıyor
Bir ben varım
Sokak ortasında
Bir de gülün boynu bükük
Cam kenarında
Islanıyorum iliklerime kadar
Sırılsıklam.
Ağlıyorum,
Oluk oluk akıyor gözyaşlarım
Karışıyor yağmurlara
Biliyorum, acılarım dinince,
Ruhum huzura erince,
Değişecek bu havalar..
Üstelik, bir gökkuşağı şenliği değil
Geriye bir esenlik, sadelik
Bir de toprak kokusu kalacak
Zübeyde ASYA
Aynadaki yüz
Bak ,aynadaki yüz .Asla mutsuz olmana neden şeyler yapma. Değiştiremeyeceğin şeyler için ise üzülme. Bazen hayat senin istediğin yönde ilerlemez.O zaman kendini çaresiz hissetme . Çıkmaza girmiş duygular yaşayıp sakın ağlama ..
Asla bir daha düzelmez diye düşünme. Mahçup olup kendinden utanma.
Bak, aynadaki yüz. Sen yeni umutlar aradıkça, onlar zamanı bekler, sana koşmak için saklı oldukları kapı arkalarından.
Yüzündeki her bir çizgi tıpkı baharın ardından hazanı yaşamışcasına solgun .O ,hep sevgi ile ışıldayan mavi ama şimdi puslu bakan gözlerin, derinlerde neler arar durur..Yapma asla saatler ters yönde geri dönmez.Aldanır da ardına bakarda keşkelere başlarsan , vay ozaman haline Tıpkı kış ortasında açan çiçek misali dönersin şaşkına.
Saniye KARA
Bir Düşün İçende
Bir an geliyor insan hayatında ne yapacağını neler ile ilgileneceğini, hedefini şaşırıyor. Bir türlü kafalarına oturttukları benliklerinden memnun olamıyorlar. Ya bir şey eksik oluyor yada bir şey fazla; bir türlü içlerinde tam tamına ‘ben buyum, şunu yapmak istiyorum, amacım şu’ diyemiyorlar. Kendi içlerinde ne yapmak istediklerini, hedeflerini, amaçlarını özellikle kendilerini bildikleri zaman insanın içine bir ferahlık ve rahatlık geliyor.
Kendilerini bulmanın, amaçlarından emin olmanın ve ne yapmak istediğini bulmanın güzelliği insana da yansıyor ve insan adeta bir düşün içinde hedeflerine ulaşmış gibi hayaller kuruyor. Daha sonra hayat öyle bir yerden vuruyor ki insanı, o düşten zorla uyanmak zorunda kalıyor. Bütün kendine verdiği cevaplar, sözler alt üst oluyor ve tekrar başa dönüyor. Girdiği riskler, çabalar, güçlükler bir bir boşa gidiyor. İnsan tekrar kendine aynı soruları sormaya başlıyor. Bu sefer bir fazla soru ekleniyor insanın hayatına ‘nerede yanlış yapıyorum?’ Bu soru belki aylarca belki yıllarca kişinin kafasında kalıyor. Bu sebepten hayatta bir türlü ilerleyememenin, hayallerini gerçekleştirememenin verdiği bir rahatsızlıkla, yaptıklarının pişmanlığıyla insan ne kadar istemesede bir ömür heba ediyor. O pişmanlıkları istesende unutamıyorsun. İnsanlardan nefret etmeye başlıyor hatta elinde olmadan onlara kin besliyorsun. Çünkü kişinin gözünde diğer insanlar bir katil statüsüne bürünüyor; böyle düşünüyorsun. Bilmiyorsun ki aslında kişi kendi kendinin katili oluyor.
Hayat ona belki bir çok fırsat sunuyor kendisine gelmesi için fakat kişi beceremiyor veya o fırsatı görmüyor. O kadar çok istiyor ki kendine gelmeyi, hayatın güzel yanı olmasada varmış gibi yaşamayı ama olmuyor işte, tekrar istediği düşe geri dönemiyor, bir gün diyor, bir gün elbette mutlu olacağım, ne yapmak istediğimi, kiminle olmak istediğimi bileceğim, amacımı en önemlisi de hayallerimi gerçekleştirmeyi başaracağım kendi ayaklarımın üzerinde duracağım, kimseye bu dünyada muhtaç olmayacağım herkesin dalga geçtiği değilde ‘bu kişi başardı.’ dedikleri kişi olmak gibi bir düşün içine giriyor insan ve bunu başaranlara bakıp kişi de başarmak, o da mutlu olmak için çabalamaya başlıyor. Yılmadan, usanmadan her gün daha da hırslanarak ilerliyor belkide. Farkında olmadan yine o düşün içine giriyor ve başarmak istiyor. Hayallerinin olduğu bir düşün içinden çıkamıyor, çıkmak istemiyor
Dudaklarımda Zifiri Bir Sessizlik
İyi Ki
Bir insanın “iyi ki” dediği kişi olmak nasıl bir histir sizce? Yıllardır sohbetlerim de bulunduğum çevrelerde hep birbirine yakın insanların karşılıklı şikayetlerini dinledim.
Bu gözlemlerim sonuncunda da bir çok sonuca vardım. Dostluk, evlilik, sevgili olma aşamaları gibi insan ilişkilerinde birbirimize o kadar fazla şikâyetlerimizi iletiyoruz ki güzel yanları anlatmaya zamanımız kalmıyor.
İlişkilerin ilk dönemlerinde cömertçe harcadığımız sevgi sözcükleri sanki tükenmiş gibi kullanmamaya başlıyoruz. Bunların örnekleri çok olsa da beni en çok etkileyen, daha doğrusu en samimi ve içten gelenidir.
En son ne zaman birisi gerçekten iyi ki dedirtecek kadar güzel hissettirdi size ?
Yada siz ne zaman duydunuz bunu?
Gözlerimizi kapatalım ve o anı düşünelim şimdi. İçimize yayılan o sımsıcak hissi. Birinin bize iyi ki dediği o anı düşünelim. Birisine iyi gelme düşüncesinin mükemmel haz anını.
Dünya da tekmiş ve en özel bizmisiz gibi.
“İyi ki varsın…”
” iyi ki tanıdım seni…”
” iyi ki yolun yolumla kesişmiş…”
” iyi ki benim ailemsin…”
Ve daha nicelerini duyurabilecek en özel iyi ki cümlelerini. Kainatta ki en sıcak duygu değil mi ?
Hele birde sadece varlığımiza söylenen bir ” iyi ki” cümlesi. Sadece ” iyi ki varsın.”
Ne olduğun, kim olduğun, ne yaptığın hiç önemli değil. İyi ki varsın. Sadece var olmanızın bile iyi geldiği bir durum…
Tüm söylenebilecek sözcükleri barındırmaz mı sizce de ? Her şeyi bir yana bıraktım varlığına teşekkür ediyorum demek değilimdir yani.
Bu yüzden birinin “iyi ki ” cümlesinin öznesi olduysanız eğer, bilin ki dünyasının merkezisinizdir artık.
Kıymet bilen “iyi ki” lerden olmanız dileğiyle.
Sevgiyle kalın.
Alper EVCİL
Dur Gönül
Elveda kaldı yazık söylenecek en son söz.
Bakmaya korkar o an bakamaz bir türlü göz.
Yıkılıp devrilmez beden yanar da köz köz.
Hayal yoksa gerçek mi biteceksin dur gönül.
Ağlamak ister gözüm bir türlü ağlayamaz.
Şimdi ne yapsam boşa pişmanlık sesi susmaz.
Virandır aşkım bağı sevda gülü hiç açmaz.
Hayal yoksa gerçek mi biteceksin dur gönül.
Neden kalp kanar durur gelsin yarayı açan.
Güleyim diyen çok da yok artık aşka yanan.
Kırık dökük kaldım ben dayanmaz yürek inan.
Hayal yoksa gerçek mi biteceksin dur gonül
Saniye KARA
HATIRALARLA
Yeni değil,
Hatıraların tenha sokaklarında
Esen bu serin rüzgâr
İçimde hiç bitmeyen
Bir yolculuk var
Mutluluklar eskidikçe acı veriyor
Bir zulmet anlaşılmazlık dünyada
Kahkahalarımız da yaşlanıyor
Hayatın her deminde ruhum cezada
Ona bir yer bulabilir miyiz fezada
Artık birkaç teselli ile avunmuyor.
Kaybolan oyuncakların değil ki,
Ah çocukluğum,
Sancıyanlarımın sessiz çığlığı
Sükûnetin derin sularından
Şahrem şahrem vuruyorsun
Ömrümün kıyılarına
Ben seni gerçeğe ne ile ikna edeyim
Zübeyde ASYA
Çocuklarda Argo Kelimeleri Nasıl Önleriz
Aniden ve hiç uyarılmaksızın çocuklarımızdan; ailemizin, akrabalarımızın ve toplumun önünde bizi utandıran sözler çıkıyor ve aile şaşkın: Bu çocuk bu kelimeleri nereden aldı?
Aileler bu durum karşısında nasıl başa çıkacağını da bilmiyor. Bazen şiddetle bazen de güler yüzle karşılık verebiliyorlar. Genelde aileler, sözlerin çocukları arasında dolaşmasından dolayı okulu, toplumu, medyayı ya da başkalarını suçluyorlar.
İlk olarak, Çocukların bu küfürleri edinmesinde çevrenin rol oynadığını söyleyebiliriz.
Şüphesiz ki bir çocuğun hayatındaki ilk etken ailedir. Ailenin daha geniş bir çevresiyle dilsel olarak yürür ve iletişim kurar, aileye yabancı olabilecek yeni davranış alışkanlıkları edinmeye başlar ve başkalarının körü körüne tekrarladığı sözcük ve sözcükleri anlamlarından habersiz taklit etmeye başlar.
Aileyi rahatsız eden, bu sözleri kınayan, ondan kurtulmaya çalışan ve aile ile kötü örnekler gören, sokağa, okula ve medyaya karışan yozlaşmış meselelerin en önemli kaynaklarıdır bu kelimeleri edinmenin.
Bir Avrupa araştırması, okul çağındaki çocukların %80’inin yaşıtlarından gelen kötü sözlere maruz kaldığını göstermiştir; doğrudan alay etme, sözlü hakaret veya dayak tehdidi gibi.
İlk olarak bu davranışın altında yatan nedenleri bilmek gerekir. Eğer o aileden ise anne-baba iyi örnek olmalıdır. Aile ilk etkileyicidir.
Kötü konuşmanın kaynağı yaşıtlarından biri ise, ondan geçici bir süre uzaklaştırılır ve aynı zamanda çocuk bu sözlerin yerine güzel sözlerle beslenir, kötü söze karşı uyarılır. Kötü sözler çocukta kök salmışsa, onunla birlikte ödül ve ceza yöntemleri kullanılır.
Çocuk çevrenin bir simülasyonu olduğu için, bu sözler çevresinden duyduklarının bir simülasyonudur: aile, komşular, arkadaşları, sosyal medya vb.
Çocuğun bu sözlerden hızlı bir şekilde kurtulmasını beklemiyoruz ancak bu davranış ortaya çıkmadan önce bu davranışa hızlı bir şekilde müdahale etmek, konuyu tedavi ederken sabırlı ve sakin olmak önemlidir.
Çocuk uyarıya 4 veya 5 defa cevap vermediği takdirde sevdiği bir şeyden mahrum bırakılarak cezalandırılmalıdır. Çocuğa bir baba olarak sevdiğiniz, takdir ettiğiniz ve dilinden duymaya hayran olduğunuz bir konuşmayı öğretin. Ondan her duyduğunuzda ona hayranlığınızı ifade edin ve bu hayranlığınızı şu şekilde ifade edin:
1- “Sessiz sözlerini seviyorum.”
2- “Bu çok güzel.”
Şunlar gibi kelimelerden kaçının:
1- “Aptalsın, tembelsin ve hiçbir işe yaramazsın.”
2- Küfür ve sövgü sözleri.
3- Zevk için de olsa hayvan isimleriyle hitap etmek.
Argo ve kötü söz ortaya çıktığı anlarda muhakkak anne-babalar şu şekilde tepki vermeli ve şu müdahaleler yapmalılar:
-Çocuğun konuşmasına gülmemek; Gülmek onu tekrar ettirir; Çünkü bu yaşta palyaçoluk onu rahatlatır, edep onu ilgilendirmez. Bu sözler başkalarını etkilemiyorsa ve duygularını incitmiyorsa, rahatsızlık vermiyorsa özellikle (2 ila 4) yaş arası çocuklar için başlangıçta görmezden gelmek en iyi çare olabilir; Çocuk, anne ve babasını kışkırtmayı ve onların dikkatini çekmeyi seven, bu yüzden buna sevinen, kızdıkları zaman amacına ulaşmış gibi bu sözlerinde ısrar eden biri olabilir.
-Çocuğun sevdiği olumlu pekiştireçten anında yoksun bırakılması, övgüden ya da bir gülümsemeden yoksun kalma bile olsa, ailenin bu davranışı reddetmesini göstermesi önemlidir.
-Çocuklarımıza güzel sözler öğretmek, başına gelen durumu açıklamak ve ona uygun tepkiyi öğretmek.
– Yaptığı sözlerin sonuçlarını ve İslam dinimizin ahlakından olmadığını açıklamak ve güzel ahlakın faziletlerini açıklamak.
– Çocuktan bazen kırıcı sözler söyledikten sonra ağzını su ve sabunla yıkaması istenebilir; Bu sözlerden dilini temizlemenin bir ifadesi olarak.
– Müstehcen bir söz söylediğinde özür dilemesini istemek çok önemlidir.
– Çocuk anlamlarını bilmiyorsa kötü sözleri açıklamak ve bu sözlerin söylenmemesi gerektiğini söylemek; Çünkü makbul olmadığı ve ondan yüz çevirecek olana zarar verdiği için; Bu sözlerin sonucu.
– Çocuğun ulaşabildiği kişilere argo ve kötü sözleri çocukların önünde söylememesi için uyarmak.
– Çocuğun şahsına hakaret etmemek ve hatanın şahısta değil ifadede olduğunu vurgulamak; Böylece kendini kabul ve takdirini kaybetmez.
-Çocuğu cesaretlendirmemek, yaşı ne olursa olsun kabul edilemez sözler söylediğinde önünde gülmek.
– Öğretici hikayelerle onlara doğru değerleri ve davranışları aşılamak.
-Sadece kötü alışkanlıklara odaklanmak yerine, iyi alışkanlık ve davranışları teşvik etmeye vurgu yapın.
-Küfür kullanımını azaltıyorsa, çocuğun gösterdiği gelişmeyi övün; Onu geliştirmek için çaba sarf etmesi için motive etmek.
-Bazen görmezden gelmek en iyi çözümdür. Çünkü onu tekrarlamaya teşvik edilmeyecek.
5 YASİNDAN İTİBAREN ÇOCUKLARLA İLGİLENMEK
Eğer çocuk gelişmişse ve 5 yaşından itibaren çevresinde olup bitenleri anlama yeteneğine sahipse, ebeveyn olarak siz şunları yapabilirsiniz:
– Ona Müslümanın iyi olduğunu ve bu sözlerin Yüce Allah’ın gazabına yol açtığını açıkla.
-Onunla aranızda oturumlar düzenleyin; Belirlemek için: özellikle kelimeler alanında kabul edilebilir ve sosyal olarak kabul edilemez olan nedir?
-Kötü konuşma alışkanlığından kurtulmanın yollarını onunla tartışın.
-Bu alışkanlığı bırakmazsa, uygulamanız gereken ceza türleri arasında seçim yapın.
– Onu zihinsel ve psikolojik olarak düzeltin; Böylece, tam farkındalık olmadan bu kelimeleri kullanmayı bırakma arzularınıza cevap vermesin, böylece onlara geri döner.
-Davranışını değiştirmesine yardımcı olmak için doğruluğu ve karakteri ile tanınan çocuklarla onu tanıştırmaya ve onlara yaklaştırmaya çalışılabilir.
-Ona bu sözleri söylememenin ailenin kurallarından biri olduğunu, bu kurallara bağlı olduğunu ve onları çiğnemeye müsamaha göstermediğini söyle.
Eğitim bu sorunu önlemenin temelidir. Böyle bir sorunun ortaya çıkmasından nasıl kaçınılacağına gelince, işte sonuç şudur, çünkü “önlemek tedaviden iyidir” ilkesini benimsemek gerekir ve İslam bizi eğitimin gerekliliğine yönlendirdi. Çocuğun hamur gibi olduğu, kolay şekillenen, içgüdüsü ve anne babaya çabuk tepki verdiği bir yaştır. Ahlak eğitimi ve görgü kuralları, ebeveynlerin çocuklarına aşılamaları, böylece büyümeleri için dikkat etmeleri gereken en önemli şeylerden biridir. alıştıklarına göre yetiştirilir ve bu nedenle: davranışları, yetiştirildikleri görgü ve değerlerin doğal bir sonucudur.
Çocuğun ilk yıllarında soyut kavramları kavrayamayabilir; Din gibi, ne helâl, ne haramdır, fakat ana-babası ona şunu açıklar: Ne makbuldür? Sorun ne? Yetişmesinden dolayı, dönüşü kuvvetli ve ufku genişlemeye başladığında, o zaman anne-babası onu Allah’a, yani Yüce Allah’a bağlamalı ve onu her an gözetlemesinin tohumlarını ekmelidir ki, büyüyebilsin. “Allah benim yaratandır, sana bakandır.” ilkesi: Allah beni gözetliyor; Bir hadiste şöyle buyurmuştur: Bir gün Peygamber’in(sav) arkasındaydım ve dedi ki: oğlum, ” Allah seni korur.” sözlerini öğretiyorum, hadisin sonunda;Peygabmer(sav) bu sözleri bir erkeğe değil, bir çocuğa hitap etti, çünkü bu, küçük çocukların bakımını ve eğitimini üstlenmenin ve onları Allah’a bağlamanın gerekliliğine dair mübarek bir peygamberlik jestidir. Yüce ve barış – mükemmel ahlaka.
Çocuk, Allah’ın sevgisiyle büyüdüğünde, ana-babaya hidayet etmesi kolaylaşır; Çünkü ona: “Allah -u Teala- bu huydan razı olmadı” demeleri yeterli olacaktır. Çocuğuna din ahlakını aşıladıkları için, aslında doğru din eğitimiyle, kendisini hayırla kabul eder, bütün dinî emir ve yasakları şehvet ve teslimiyetle alır.”
Aileler çocuklarıyla iletişim köprüleri kurmalı ve sorunların oluşmasını beklememeli, bunları yapmalı:
1- Onlarla vakit geçirmek
2- Dinlemek onlara.
3- Özen, hassasiyet ve güvenliğin her zaman onları desteklemeye ve desteklemeye hazır olduklarını bildirmek.
4- Aynı şekilde kalplerine de bir tünel açtı. Duygularını bilmek ve aile diyaloğunun dilini pekiştirmek.
5- Ayrıca, ebeveynler ve çocuklar arasında günlük olarak iletişim kanalları bulmak.