AŞK-I EYLÜL

AŞK-I EYLÜL

Eylül bir yaprağın yüzünde sır gibi…
Hayatın renginde benzi eylül gibi…
Düşen yaprağın içinde hayatı matem gibi…
Şimdi o, en güzel eylül, ab-ı hayat gibi…

Eylülün kapısında
Bir başkadır şairin gönlünde Eylül. Sararan yaprakların yüzüyle olgunlaşır. Her zamanı zamandan bir hatıradır. Geçmişin değişmeyen bir parçasıdır aslında mevsimlerin devri alem olduğu şu zamanda neyi nasıl yaşanılması gerektiğini bilmek gerekiyor. Hayatın kemale ermesi gibiydi Eylül. İnsanın saçlarının beyazlamaya yüz tuttuğu zamanla aynı mevsimlerin yüzlerinin sararması ile aynıdır. Sararan sadece yaprakların o asil yüzündeki renk değildi. Buna benzeyen onca hayat kimseye dokunmadan kimsenin duymadığı hatta göz yaşlarını görmediği şekilde solan bir yüreğin merkezine ölüme yürümek değil koşmak kaçınılmazdı. Vaktin esiri şeklinde konuşlanmış bir hayat işte zaman değişmez zamana bağlı değişen insanlar hep şikayetleri zamandı oysa geçmişin eylülü yine aynı Eylül ama içinde yaşanmışlar farklı bir şekilde önümüzde yaşamak yaşatmanın bir parçasıdır. Her şeyin muhtaç olduğu şey bir insanın başka bir insana boyun eğmesi değildi. Yaşamak için gerekli olan nefes kiminin soluğundan geçti kiminin yüreğine gitmeden bitti takdiri ilahi yani yeten de şikayetçi yetmeyende şikayetçi. Şimdi soruyorum sizlere Eylül yaprak dökse mi? daha güzel yoksa sarar sararsa mı? Bana soracak olursanız sararıp dökülmesi daha anlamlı ve manidardır çünkü insanda büyüdükçe sararır tıpkı Eylül gibi…

Bir şairin şiirinin hikayesi bir kış gecesi ansızın kırık kaleminin eksik mürekkebi ile katre katre sayfalarının zaman ve mekan çizgileri arasında heyecanla satır satır dökülmek için yüreğinin yolundan aklının kılcal damarları arasında koşturmaca halindeki duyguları kanının rengine bürünerek her zerre, bu aşka hizmet etmek için canla başla çalışıyordu. Aklın gönle gölge düştüğü bir zamandaydı, ser kalbe doğru düşmüş karanlığın içinde ses ve sedanın sessizlik olduğu bir anda bir ah nidası ile çınarın dalından kopan yaprakla başladı, aşk-ı eylülün sararan yüzündeki hayata dair yolculuğu… Binlerce çizginin yüzde aksettiği aslında yolun ve yolcunun ezelden çizilmiş hayatı, kader dediğimiz çizginin ta kendisiydi. Lakin bu yolda zorluklar içinde kolaylıklarda mevcuttu. Hangi yolun nerede ne zaman zorlu olduğunu bilemezsin sadece kaderinin götürdüğü yolda yürürsün. Yol şair, yolcu şiir, mevsimler eylül, renkler kahve, havada yağmur kokusu toprak, hafif bir ah rüzgarı kulakların içinde satırların çığlığı eşliğinde gönlün kapısına ilk dokunuş bu esnada şair şiirine şöyle seslendi…
EYLÜLDEN YARE
Eylülde açıyor artık kapılarını yâre.
Bir deli rüzgar önünde yaprak divane.
Üzerine titrer bir hayat ona  pervane.
Kaderi yolunda çizen şair şahane.

Sevgilinin eşiğinde alın yazısının avuçların niyaza döndüğü bir vakit de her şey zamana esir düşmüştü. ellerin gök yüzüne açıldığı dilin sustuğu yüreğin konuştuğu her dileğin gözlerden avuçlara acı ile sevinçle yoğrulup yanakların göz çukurlarında pınar olarak yüzünde menderesler çizerek yol alması aslında hayatın savrulan bir yanında olduğunu anlatıyordu. Bir sağ bir sol kıvrımların eşsiz yolunun haritasıydı. gözlerin içi yeşil hayat gibi göz bebeğin siyah ölüm gibi etrafı beyaz yaşamak gibi. Al renge boyanmış bir yarısı gül gibi. Katrelerin nerden nasıl doğduğu belli olup yaralı bir gülün yaşaması için saf saf dökülen katreler hüzün diyarından gelip bülbülün haykırışına karışarak niyazla buluşup avuçların içinde yeniden canlanmasıydı. Toprağa düşen ilk katre ile eylül arazisine ilk tohumun gömülmesi ile zaman içinde karanlığa teslim ederek niyaz ve katre ile besleyerek bir güneşin eşliğinde filizlenmesini beklemeye koyulmuştu şair. Yüreğinden gözüne gözünden yüzüne yüzünden de niyazınla buluşmanın vaktiydi. Şair Eylülün eşinde rabıta halinde iken dilinden şu lafız hemhal oldu…

Eylül gazellerini toprağa döktü uyan artık
Lisanı hakikatin kördüğümü çözülsün artık
İnce ve derindir kaderin alın yazısındaki yolu
Fırtınalar koparda gözlerinde firkat bulur yolu

Dün yaprak dökümü yaşayan biriydim.
Hayatın her acısı ile irkildim.
Yanarken de donarken de serpildim.
Ben mazide senden öncemi sildim…

Eylül Şairi Duran KURT

Bir şehirde iki can

Bir şehir ki her şeyin baş rolünde
İlk fragman ilk bölümünde geçmiş
Sigara dumanında hayatın kalan izi
Acıların yanında kötü bir öksürük
İzmaritin yanında hayatın eksik yanı
Çayla demlenen duyguların şiiri
Sözler ki özne yüklemden eksik
Yüzlerin gözlerin korktuğu bir vakit
Onca gürültü hayatın içindeki sessizlik
Diyorum bir yanımız hep eksik
Loş ışıkların içindeki sadece beden gölgesi
Ruh fikir düşünde kim bilir hangi gösterge de
Zaman saate sığmaz oldu neden vakit dertte
Hasbihal eyledik gönül yine o vakitte
Kaderin çıkmaz sokaklarında sıkışan
Beyin ve gönül labirentin de gezerken
Çaresiz bir yol arayan duygularım
Bir şiirin derin mısraları da artık
Ne aşık şiire dayandı ne de aşk
Yandı ikisi de bilmem kaçıncı derece yanık
Bir iz ki kalır elbet izdedir bu sır
Bir sevda anlatılır bak kaç asır
Her nere baksan göze o yansır
Aşk derdine hangi sabır dayanır
Eylül Şairi Duran KURT

ÜŞÜYORUM

Üşüyorum
Ankara’nın gecesi soğuk .
Issız sokaklar, caddeler arasında gölgem. Yansıyor işte her şeye yabancı
Akıl ve gönülde hiç dinmiyor ki sancı

Üşüyorum

El ayak parmaklarım demir
Bir tutam sıcağa muhtacım
Gözlerim donuk, sesim derin boğuk
Benzim hazan oldu, yaprak misali soluk

Üşüyorum

Düşünce Lerzan içinde
Akıl ki labirent biçiminde
Şimdi hangi haritanın sınırı içinde
Yol belli değil, iz belli değil…

Üşüyorum,

Ne yol oldum, ne de yolcu
Her yerim çöl, yolunda bir bedeviyim
Seraplara esir bakışlarım susadıkça koşuyorum
Çatlayan dudaklarımda seni arıyorum

Üşüyorum…
Bedenden sığrıldı can son bileti kes
Ab-ı hayatın yanında hediye işte son nefes
Biliyorum bu can için bu beden son kafes.

Eylül Şairi Duran KURT

Eylülle Soldum

Eylüldü aslında beni böyle sararıp solduran.
Seslenen gazellerin haykırışı içinde
Adımlarım usulca ilerleyen durmayan
Saçlarımda asılı şimdi hayata dair hüzün
Bu bir derya aşk içinde ufka yüzün…
Her şeyin gölgesi düştü yer yüzüne benek benek.
Bir çınarın altında rüzgara uzaktan seslenerek
Duy artık sesimi duy artık sana olan dava mı
Eller semada seslendirdim en güzel dua mı?

Eylül Şairi
Duran KURT

×