AŞK OLSUN

Gülüşün diyorum, gülüşün!
Tıpkı güneş gibi.
Hem sıcak kadar çok yakın hem de mesafeler kadar çok uzak…
Bir bana doğdun sandım
Meğer bütün dünya seninle aydınlanmış.
Madem herkese güneş olup görünürsün
Gel içime işle ve yak!
Sadece benim kalbim seni hissedip görsün…
Seni paylaşmakta dünyanın, en cimri;
Sevmekte ise en bonkör insanı olmak istiyorum.
Bakma! benim Buzdağı kadar sert ve soğuk göründüğüme,
Ben seni, beni eritip bitirecek güneş olduğunu bile bile seviyorum…
Ben sende eriyip su gibi berrak ve akışkan olmak ve
Bütün hücrelerine yayılmak istiyorum.
Herkes Küresel Isınmadan şikayetçi ve mağdur olmaktan korkuyor
Ben bir Küre olsam beni yakıp kül edecek kadar ısıtır mısın?
Hayır demeyeceğini biliyorum.
Çünkü sen bütün Küreleri ısıtmakla kalmayıp yakmak istiyorsun.
Bir Gök olsam Yüzüm olur musun?
Çünkü Gökyüzü’nde özgürlük var!
Ve aşk özgür bir kuş gibi uçsun Gökyüzü denen BİZ’de…

Gülüşün diyorum, gülüşün!
Tıpkı güneş gibi.
Hem sıcak kadar çok yakın hem de mesafeler kadar çok uzak…
Bir bana doğdun sandım
Meğer bütün dünya seninle aydınlanmış.
Diyelim güneş olup battın ve ben karanlık bir gece oldum
Hemen Ay gibi bende doğar mısın?
Karanlığın bağrında bir yıldız bil beni!
Kayarsam aşağıya doğru, bir Dilek gibi tutar mısın beni?
İyileşmeyen bir yara olsam hep ağrım ve acım olur musun?
Bir kalp olsam sana, bana AŞK olur musun?
Bir zalim dâhi olsan zulmün;
Bir mazlum olsan Mağdur’un olmak istiyorum.
Biliyorum sen bitirip öldürüyorsun beni;
Ama ne yapayım? Ben seni katilim olduğunu bile bile seviyorum.
Binlerce aklım ve sadece bir gönlüm vardı
Seni gönlüme alırken bütün akıllarımı sende kaybettim.
Akıllı bir Kays’tan geriye kalan deli divane bir Mecnun’um şimdi
Gönlümün çölünde Leyla’yı arar gibi seni arıyorum…
Ben seni çöllerde yorgun düşecek kadar çok seviyorum…

Gülüşün diyorum, gülüşün!
Tıpkı güneş gibi.
Hem sıcak kadar çok yakın hem de mesafeler kadar çok uzak…
Bir bana doğdun sandım.
Meğer bütün dünya seninle aydınlanmış.
Dünyada tek bir kitap olsan adı AŞK olan.
Ve tek okuyucusu ben olsam bütün kelimeleri ve alıntısı AŞK olsa.
Benden başka okumazsa kimse seni.
Seni gönlümün kütüphanesinde saklasam.
Hep okusam, hep maruz kalsam sana.
Bana duygu olsan; akıl, fikir olsan
Ne güzel olur.
Bir kalem olsam şiir diye seni kağıtlara yazsam
Gönlümün deryasında mürekkep olsan.
Üstüm başım mürekkebe bulansa ve hiç çıkmazsa
Ne güzel olur.
Sen biraz daha gülümse kahkahaların mutluluktan olsun.
Bakışlarını ayırma benden
Gönlüme SEN dolsun…
Dünyanın bütün canlı ve cansızları bize imrenirken bile;
“AŞK OLSUN” desin!
Ve aramızda en güzelinde bir; “AŞK OLSUN”…

 

ERDAL ÖZAYDIN

(EZBERBOZAN)

 

 

SUSKUNLUK UÇURUMU

Dilimin ucundan suskunluk uçurumuna atlayarak intihar ediyor bütün kelimelerim…

Sana en güzelinden bir cümle kurmak istedim, kuramadım.
Gönlüm sana meftûn,
Bütün güzel kelimelerim de gönlümde metfûn.
Af ola!
Lügâtım çok can kaybetti.
Sen sus, ben suspus!
Bana öyle derinden bir bak ki;
Bakışlarında kaybolup can vereyim.
Dîde’nin üstündeki ebrû
Ebrûnun aşağısındaki müjgan ve dîde’n;
Beni neden öldürüyor, neden?
Bir de zülüflerin var, zifirî geceden.
Dilimle sana kuramadığım cümleler,
Dîde’min hududunda birer mülteci
Dilimle sana cümle kuramıyorum, biliyorsun.
Ama bakışlarınla gözlerimden anlıyorsun.
Benim gibi sen de seviyorsun…

 

Dilimin ucundan suskunluk uçurumuna atlayarak intihar ediyor bütün kelimelerim…

Yetim ve öksüz kalıyor cümlelerim.
Anlatamıyorum!
içimde kalıyor hislerim…
Konuşmak; bu kadar konuşamamak olur mu?
Ben konuşurken hiç bu kadar susmadım.
Bütün kelimelerimi ucunda katlediyor dilim.
Bütün suskunluğum, dize dize bakışlarımda duruyor.
Gözlerime bak!
Bütün manalar gözbebeğime vuruyor.
Gözlerim, gözlerine mânâ dolu bakıyor.
Biliyorum, bakarken yüreğini yakıyor
Ama kelimelerimi ucunda katleden dilim,
Bana başka şans bırakmıyor.
Ve bende, sana dair birikenler;
Gönlümde rahat durmuyor.
“İlle de SEN, ille de SEN” diyor.

ERDAL ÖZAYDIN

(EZBERBOZAN)

MİSÂL-İ ÂŞK

Gülüşün bir yaz mevsimi gibi ısıtıyor yüreğimi.
Sen gitme!
Üşütür yokluğun bir kış gibi yüreğimi.
Sensizlik virane eder gönlümü,
Ahsen kadın, sen gönül evimin direği,
Misâl-i Âşksın sen.
Âşkına düştüm ben.
Sen gönül toprağımda biten karanfil
Aşkımla büyüyorsun bunu bil!
Benden gayrısını gönlünden sil!
Ömür gülüşlüm,
Beni ömrümden etme!
Yoksa bu yüreğe olursun katil.

Gülüşünde bir güneş doğuyor, hayatımın sabahı tebessümünde pinhân.
Yüzüne değmesin hüzün, cemaline mutluluk yağsın her ân.
Biliyor musun kaç karanlık eder mutsuzluğun?
Saymakla bitmez ki; sonsuzluk kadar uzun.
Ey âhalî! Yüreğime mihmân geliyor; yâr, susun!
Gözleri başka bakıyor başka
Bakışlarında bir efsûn.
Baktıkça geliyorum aşka.
İçmedim bâde ama oldum sarhoş
Ey âşk sen buraya koş!
Yârin gözlerinden beri oldum bir hoş.
Haydi kalbim! yâr gelmiş sana, acele koş!
Ondan gayrısı her şey bomboş.

Sol yanımın coğrafyasında Gönül İmparatorluğum,
Gönül İmparatorluğumun tahtına ilelebet oturdun, Sultanım.
Âşkın fethini getirdin gönlüme, gönlüm oldun.
Sen kalbimi Sultanlığın ile doldurdun.
Senden gayrısına tahammülün yoktu,
Bütün ölmüşleri bile kovdun.
Ben sende GÜL; Sen Bende hayat soludun.
Gönül topraklarımda biten gülistan,
Senden başka tanımam Sultan…

ERDAL ÖZAYDIN

İH(y)A KALEM

Kalbinde duygu, beyninde var mı düşünce?
Yazmak, çizmek mı istiyorsun güzelce?
Sayfalara kelimeleri nakış nakış işlemek için;
İH(y)A KALEM, tam senlik bence.

Durulmuş elin yazmıyor mu kalemin?
Ölmüş de; kalemin ucuna gelmiyor mu kelimelerin?
İH(y)A KALEM, tek adresin.
Yaz da; İH(y)A olsun KALEM’in,
Artsın yazmak sevincin…

Kaliteye adres mi gerek sana?
Kalitenin adresini sorsan bana;
“Her yer kalitesizlik gürûhu”
İH(y)A KALEM’in kalitesini,
Öneririm sana…

Elinde varsa kalemin;
Gönlünde birikmişse elemin;
Beyninde düşünce ve hayallerin;
Yüreğinde hislerin,
İH(y)A olur KALEM’in…

İstek mi doğdu yazmaya?
İçindekilerini duyurmak mı istiyorsun dünyaya?
Haykırmak mı istiyorsun doğaya?
Kelimeleri, İH(y)A KALEM ile geçir kayda…

Kelimelerin küçük mü duruyor?
Cümlelerin mi kuduruyor?
Dizelerin şiire mi dizilmek istiyor?
Paragraflar bile küçük mü geliyor?
İH(y)A KALEM, kalemine yardıma geliyor…

Yazmak istiyorsan yaz!
Yazmadığı gün üşür insan;
Bütün gün ona ayaz.
İH(y)A olmasını istiyorsan KALEM’in
Kalemini eline al!
İH(y)A KALEM yazılacak güzel bir sayfa beyaz beyaz…

ERDAL ÖZAYDIN

BİLGİN GÖRÜNÜRSÜN EY CAHİL!

Ne bakarsın cahil cahil?
Değilsen bir konuya ehil.
Karalayıp , küçümseyip durma!
Gün gelir düşersin sefil.

Ben yazdım sen okuma
Yanlış anlıyorsan canımı sıkma.
Kağıtları karaladım, görme!
Ey kör olasıca!

Bakar bakar anlamadan durursun.
Anlamadığın her dizede yorulursun.
Bilginliğin yolculuğuna çıkmaz isen;
Cehalet durağında hep molâya durursun.

Yazdım şiir dize dize.
Bir katredir, edebiyat denize.
Okur anlarsan eğer;
Belki bir faydası olur bize.

Bakar bakar dursun
Görmeden, gördüm diye yorulursun
İşitirsin, kulakların iyi âmma;
İşittiğini, anlamadan dinleye durursun.

Sen bilgin görünürsün, cahil iken
Sakın! biliyorum diye, atılma erken.
Sen bilmeden, bildiğini zannediyorsun;
Yapma! O kadar Bilgin var iken.

Bak! görürüm ben, bu gece.
Bu karanlık gündüz mü sence?
Yanılıp durursun, gözlerin mi kör?
Bu gördüklerinde doğruluk yok, hep cahilce.

Kalk, git biraz ilim ara!
Belki öğrenirsin sora sora.
Zahmetli olacak âmma;
Belki olacak, beynini yora yora.

Anlatır anlatır dururum.
Sen anlamadın diye çok yorulurum.
Allah, akıl izân vermiş âmma;
Sen anlamaz isen, ben durulurum.

Bön bön bakarsın.
Aptalları peşine takarsın.
Masuma, mazluma yanarım âmma;
Sen cehalet ateşiyle çok can yakarsın.

Cahil ne bilsin, âlim değeri?
Beş kuruş etmez, bütün değeri.
İlim divânında durmaz âmma;
Cehâlet meclisinden de durmaz geri…

ERDAL ÖZAYDIN

NE HÂLDE BU İNSANOĞLU?

Sen emek verir durursun
Emeğini görmezden gelir insanoğlu.
Sen artık emek vermekten soğursun.
Gelir köşede nankörleri seyre durursun…

Sen emek vermeden durursun
Emek verenden önce sever seni insanoğlu…
Biraz yalakalık, yağcılık ve de; ikiyüzlülükle en öncelikte durursun.
Şımarmaktan kudurursun.
Sonra yalakalığı, el etek öpmeyi, riyakârlığı meslek edinip durursun.

Bir yere gelmek için birilerini basamak görmek karaktersizliktir.
Ve dahi haysiyetsizliktir.
Çiğ süt emmiş bu insanoğlu.
Bu yüzden içi kötülükle dolu.
Hani iyilik! ona ne oldu?

Etmemek gerek başkasına tamah.
Sonradan etmemek için ah û vah!
Baştan gerek bundan felah.
Kendin doğru olmaktır insanlık gereği
Tabi varsa insanda; bu insanlık yüreği.
Çiğ süt emmiş ya! Bu insanoğlu;
İlle de yiyecek bu zehir zıkkım böreği…

Şöyle bir daldım cihanı seyre,
Dost geçinen niceleri düşman.
Dostluk buysa uzak dursun amman amman.
İnsan bozulmuş, değil zaman.
Bu devirde insan ne de yaman.
Beyin taşır sanırdım nice kafaları
Meğer beyin değil
Beyin sandığımız yığınca saman…

Aldım elime kağıt ile kalemi
Yazsam da bitiremem bunca bozuk insan ve düzeni
Yazsam yine bitiremem bundan duyduğum elemi
Hayatta bunca usta geçinen var amma
Bunlar tek iyilik ve güzellikte mi acemi?

ERDAL ÖZAYDIN

AŞK-I MÎSAL

Gülüşün bir yaz mevsimi gibi ısıtıyor yüreğimi…
Sen gitme!
Üşütür yokluğun bir kış gibi yüreğimi…
Sensizlik virane eder gönlümü,
Ahsen kadın, sen gönül evimin direği,
Aşk-ı mîsalsin sen.
Aşkına düştüm ben…
Sen gönül toprağımda biten karanfil
Aşkımla büyüyorsun bunu bil!
Benden gayrısını gönlünden sil!
Ömür gülüşlüm,
Beni ömrümden etme!
Yoksa bu yüreğe olursun katil….

Gülüşünde bir güneş doğuyor, hayatımın sabahı tebessümünde pinhân.
Yüzüne değmesin hüzün, cemaline mutluluk yağsın her ân.
Biliyor musun kaç karanlık eder mutsuzluğun?
Saymakla bitmez ki; sonsuzluk kadar uzun…
Ey âhalî! Yüreğime mihmân geliyor yâr, susun!
Gözleri başka bakıyor başka
Bakışlarında bir efsûn.
Baktıkça geliyorum aşka…
İçmedim bâde ama oldum sarhoş
Ey aşk sen buraya koş!
Yârin gözlerinden beri oldum bir hoş.
Haydi kalbim! yâr gelmiş sana, acele koş!
Ondan gayrısı her şey bomboş…

Sol yanımın coğrafyasında Gönül İmparatorluğum,
Gönül İmparatorluğumun tahtına ilelebet oturdun, Sultanım…
Aşkın fethini getirdin gönlüme, gönlüm oldun.
Sen kalbimi Sultanlığın ile doldurdun.
Senden gayrısına tahammülün yoktu,
Bütün ölmüşleri bile kovdun…
Ben sende GÜL; Sen Bende hayat soludun.
Gönül topraklarımda biten gülistan,
Senden başka tanımam Sultan…

ERDAL ÖZAYDIN

HIRSIZ ZAMAN

Nasıl oluyor da durmadan geçiyordu?
Kolumda bir saatte haps olup duran zaman.
Ve çalıp duruyordu ömrümden, ömür hırsızı.
Meğerse yeri yurdu olmayan; lamekân.
Yanıldım, kolumda duruyor diye;
Durmuş zannettim; durmayan bu hırsız zaman.
Bir olup üç yüz altmış beş derece çemberler çiziyordu;
Akrep, saniye ve yelkovan.
Ömrümün daralan çemberleriydi bunlar
Ruhumu sıkıyordu ölüme doğru.
Biz her şeyimizi zamana vermeye mahkumuz.
Durmadan bizden yiyiyor zamandan domuz.
Çalıp çalıp yüklüyor bize hayatı
Bu yüke omuz mu dayanır omuz?
Öyle sinsi bir hırsız ki;
Bir adı yok, hep kullandığı masumca bir rumuz.
Ömürden çaldıkça daralıyor ruhumuz.

Nasıl oluyor da durmadan geçiyordu?
Kolumda bir saatte haps olup duran zaman.
Oysa kolumdaki mahkum kaçmaz sanıyordum
Meğer onu esir tutamazmış hiçbir mekân.
Her yerde ve belli bir yeri yokmuş;
O asi ve sürekli çalan bir lamekan.
Çalıp çalıp duruyorsun ömrümüzden;
Ey zalim ve gaddar zaman.
Dur durak bilmez misin?
Sen hiç mola vermeyi sevmez misin?
Yaptığın tek iş; Çalmaktır her an.
Ne masum bilirdik seni
Meğer sen ömürler katiliymişsin;
Ey eli kanlı, ruhu günahlı zaman…

ERDAL ÖZAYDIN

×