BİLİNÇ KALİBRESİ

Psikanalitik, davranışcı, insancıl (humanistic), varoluşcu, ben ötesi akımları ve sayısız pek çok yaklaşımı, yapbozdaki bi resmin farklı şekillerde yorumlanışı olarak görebiliriz. Çok geçmeden ışığı fark edenler, ellerindeki enstrümanların ışığı ölçmede yetersiz olduğunu anladılar. Bu iş için gereken en gelişmiş yöntemlerin, insanlık maneviyat mirasında var olduğu birçok araştırmacı tarafından fark edilmiş olsa da bu “bilimsellik dışı” yaklaşım 20. yüzyılın bilimsel ahlak ve ciddiyetiyle bağdaşmıyordu.

Ve birdenbire, hiç beklenmedik bir şekilde, modern bilimin en muhkem kalesinden, kuantum fiziği alanından, şaşırtıcı bazı haberler gelmeye başladı. Bu denli değişmez, statik, belirgin ve ölçülebilir sandığımız maddesel evrene dair teoriler, buzun güneneşte erimesi gibi çözülmeye başladı. Heisenberg’in “belirsizlik teorisi”, parçacıklar arasında ışık hızı ötesi iletişim, “Bell teorisi ve son senelerde maddi evrenin aslında titreşim veya daha romantik bir deyimle “melodi”den ibaret oldugunu savunan
“string/iplikçik teorisi” gündeme gelip bilimin her alanını etkilemeye başladı
Bütün bu gelişmeler tabiki psikolojiye de yansıdı
İnsan konusunda binlerce yıldır manevi yaklaşımlarca öne sürülen tezlerin, sanıldığı kadar “uçuk” olmadığı anlaşıldı. Maneviyatın psikoloji ile uzlaşması neticesinde, insan ruhunu anlamaya çalışan biz psikiyatristlerin önüne, heyecan verici yeni kavrayış imkan ları çıktı. Ne var ki bu yeni imkânlar bazı sakıncalı durumlara da yol açtı. Ruh ve ruhun kendini ifade etme biçimi olan rüya konu su bazıları tarafından istismar edildi. Kanaatimce çok geç olma dan bu “ucuz spekülasyon” dönemine bir son verilmeli, bu alanın kutsal bir alan olduğu göz önünde bulundurularak rüyalara ciddiyetle yaklaşılmalıdır.

Bilinç araştırmaları açısından bakıldığında, rüyanın bir farklı bilinç durumu/FBD olduğunu gördük. Bedensel ve zihinsel yorgunluk arttığında uyku ihtiyacı hissedilir. Bu ihtiyaç nedeniyle y veya uzanarak bedenden veri işlem alt sistemine gelen uyaranları asgari seviyeye indiririz. Karanlık basmasıyla ve etrafın sessizleşmesiyle (veya gözlerimizi kapatıp kuytu bir yere çekilerek) duyu organlarından gelen veriler de azaldığı için, uyku öncesinde “veri işlem alt sistemi” büyük ölçüde rahatlar ve bir bilinç durumu kayması olan uyku durumuna geçilir. Rüyaların başlaması ile uyku sessizliği azalır ve veri işlem alt sistemi bu kez iç âlemimizden gelen veriler tarafından uyarıldığı için, farklı bir bilinç durumu olan raya uykusu (REM sleep/hızlı göz hareketleri uykusu) meydana gelir

İç âlemimiz ise bireysel açıdan, üç farklı bilinçdışı kategorisi (alt-orta-üst bilinçdışı) ve özellikle üst bilinçdışının uzantısı olan toplumsal bilinçdışından (bütün insanlığın paylaştığı müşterek kollektif bilinçdışı) meydana gelmektedir. Demek ki farklı bir be linç durumu olan rüyada, C.Tart’ın belirttiği gibi, bizler bir kuantum sıçraması” yapıp o sonsuz bilinçdışı okyanusuna dalan Bildiğimiz zaman ve mekânın geçerli olmadığı ve güncel alışılmış
bilinç durumunda/GABD mümkün olmayan şeylerin bir çırpıda mümkün olduğu, garip bir âlemdir burası (mesela uçar veya suyun altında nefes alırız…). İşte rüya analizi, okyanusun derinliklerinde yaşadığımız bu olayları anlamlandırma arayışıdır. Niye karşımıza bir su perisi veya yunus çıkar, bütün bunların bir manası var mıdır yoksa yaşadıklarımız birer rastlantıdan mi ibaret- tir? Eğer tesadüf eseri değillerse rüyada geleceğe yönelik bir işaret olabilir mi? Rüya insanın gelişmesine katkıda bulunabilir mi? Bütün bu soruların cevaplarını, maneviyattan da ilham alarak, nefs ve hal psikolojisi açısından değerlendirmeye çalışalım

Ali ÇAPUTÇU

Katılın!

Hoşgeldiniz
Yazılarınızı, Şiirlerinizi, Videolarınızı, Resimlerinizi Paylaşın

Yorumlar

Henüz yorum yok
×