KANADI KIRIK GÖÇMEN KUŞLAR
İnsanın anne karnındaki var oluş süreciyle birlikte başlayan ruhsal, zihinsel, bedensel değişim ve gelişim yolculuğu hayatının son safhalarına kadar sürer. Yaşadığı çevrenin ve etrafındaki insanların değişimi bile onun; dünden bugüne, bugünden yarına tekrar tekrar evirilen dönüşüm yolculuğunun bir parçası olur.
Doğduğu mahalleden çok yakın başka bir mahalleye göç etse bile insan sosyalleşebilmek için belirli bir zamana yani alışma sürecine ihtiyaç duyar. Hâl böyleyken göç yolculuğunda türlü tuzaklarla, tehlikelerle karşılaşılması, yolculuğun meşakkatli ve uzun olması onun; sağlık, özgürlük, yeni bir hayat, medeni durumundaki değişiklik, yeni ev, yeni iş, daha iyi yaşam koşulları, eğitim gibi herhangi sebepten var ettiği umudunu içinde taşımasını güçleştirir.
Kördüğüm olan engebeli yollar belki onu hiçbir yere götürmeyebilir ya da ona yolda olma amacını unutturabilir, yönünü şaşırtıp yoldan çıkarabilir. Hiçbir şey yolunda gitmeyebilir.. Ve
hayal kırıklığının bir tezahürü olarak yaşanılan duygusal çöküş, kendi içinde başlayan göç dalgası onu bir acıdan başka bir acıya savurur durur…
Göçebelik süreci toplumsal çatışmalardan kaçış, sağlık açısından etkili tedavi yöntemlerine ulaşma, ekonomik yönden daha iyi koşullarda yaşama, daha iyi bir iş imkanı, eğitim imkanı gibi geçici ve kısa süreli bir gereksinim de olabilir, koşulları açısından yaşanılması imkansız yerleri terk etme gibi zorunluluk gerektiren sürekli veya kalıcı bir durum da olabilir. Neticede insandan insana, göç edilen sebeplerden göç edilen yerlere kadar değişen tüm koşullarıyla hayatın bir getirisi olarak göç yolculuğu kimini doğduğu yere geri döndürür, kimini farklı yerlere göç ettirmeye devam eder. Bu koşullar en çok ihtiyaçlarla ilgilidir ama biraz da dışa dönük olmak, yeniliklere açık olmak, zorluklarla baş edebilmek ya da tam tersi sosyal ilişkiler açısından zayıf olmak gibi kişiden kişiye değişen karakteristik kavramlarla ilgili bir durumdur.
Ayrıca her göçmen kültürleşme sorunu yaşayabilir, etnik ayrımcılıkla, ekonomik sorunlarla karşılaşabilir. Her nasıl olursa olsun göçün yaşa ve cinsiyete bakılmaksızın insanları ekonomik, sosyal ve duygusal açıdan etkileyen bir takım olumsuz etkenleri vardır. Fakat genellikle genç bireyler yaşlı ve çocuk bireylere göre yeniliklere daha açık olduklarından, daha iyi koşullarda iş, eğitim, kariyer planları ve umutları olduğundan duygusal olarak daha hazır, daha isteklilerdir, gelişim itibariyle fiziksel olarak daha güçlü ve dayanıklılardır. Bu yüzden genç bireyler göç ettikleri çevreye daha kolay ayak uydururlar.
Yaşlı bireyler çevresel, kültürel değişimi kabullenmek istemezler. Çocuklar arkadaş gruplarını geride bırakmak, onlardan kopmak istemezler ve rutinlerinden vazgeçmek istemezler.
Montaigne, oyun için “Çocukların oyunu oyun değil, onların en ciddi uğraşıdır.” demiş.
Geride bıraktığı oyun ortamının ve oyun grubunun üzüntüsünü yaşarken bir yandan da girdiği yeni ortamlarda dışlanmak, yeni okulunda akran zorbalığıyla karşılaşmak göçmen çocuklarda öfke patlamalarına, içe kapanma, çekingenlik, utangaçlık gibi olumsuz duygu durumlarına, psikolojik rahatsızlıklara sebebiyet verebilir.
Var olan oyun ortamından, oyun arkadaşlarından kopmuş başka bir şehre veye ülkeye göç etmek zorunda kalmış bir çocuğun gelecekle ilgili en önemli merakı ve kaygısı yeni oyun ortamına, yeni oyun arkadaşlarına uyum sağlayıp sağlayamayacağıdır. Bu yüzden ebeveynler çocuklarının fiziksel ihtiyaçlarının yanında onların duygusal gelişimini, ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak yer değişikliği yapmalılardır.
Her yaştan insanın göçmen bir kuş misali göç ettiği, konakladığı diyarlarda adaptasyon sorunu yaşamaması için, daha kolay sosyalleşebilmesi için öncelikle göç edeceği yer her neresi ise ülke, şehir, kasaba vs. oranın; kültürel, toplumsal yapısı hakkında bilgi edinmesi, hukuk kurallarını, ekonomisini hatta iklim şartlarını araştırması, öğrenmesi önemlidir.
Bunların yanı sıra göçmen, eğer lisanını bilmediği bir ülkeye göç edilecekse o ülkenin lisanını temel ihtiyaçlarını, güncel durumunu anlatacak kadar yani halk deyimiyle “derdini anlatacak kadar” öğrenmesi göçebelik hayatını kolaylaştırmak adına elzemdir.
Bütün bunlar göçmen insanda sonradan yaşanması muhtemel hayal kırıklıklarına, başarısızlık, pişmanlık, umutsuzluk gibi olumsuz duygulara, hastalığa sebebiyet verebilecek depresif durumlara karşı alınması gereken önlemlerdir.
Yerinden edilmiş göç etmeye mecbur bırakılmış insanların zorunlu göçmenlik durumuna gelince onların göçü en hazırlıksız ve en güç olanıdır. Benzer kültürler arasında bile farklılıklar varken zaten göçten en çok etkilenen savaş mağduru veya afetzede olan insanların kültürel farklılığın daha çok olduğu başka ülkelerde kendi ülkesinde yapabildiklerini yapamamaları yani geleneklerine, kendi kültürüne ait aktiviteleri gerçekleştirememeleri, dışlanmaları, kimseyle iletişim kuramamaları yalnızlaşmalarına sebep olur. Onların kaygı problemleri, anksiyete, depresyon, öfke, yorgunluk gibi ciddi depresyon rahatsızlıkları yaşamalarına sebep olur.
Dünya hayatı bütün canlılar için türlü güzelliklerle süslü olduğu gibi kötü sürprizlerle ve tuzaklarla da doludur. Yuvadan uçmak kolay değildir, göç etmek hayata doğmak gibi sonunu bilmediğimiz bir maceraya atılmaktır.
Bazılarımızın uçmak için kanatlara ihtiyacı vardır, bazılarımızınsa kanatları vardır ama uçacak hiçbir yeri yoktur. İstenilir ki ne kimse henüz uçmayı öğrenemeden göçmeye mecbur yavru bir kuş olsun ne de kimsenin göç yolunda gayret kanadı kırılsın.