DEĞDİMİ

Neydi hayallerin neydi muradın
Yolunu şaşırtan arzu isteğin
Neydi uğruna canından geçtigin
Peşinden koştuğun söyle değ
dimi?

Neyin uğruna, kıydın bunca emeği,
Kimler için koşup, yordun kendini,
Nelere bend eyledin benliğini,
Geride bıraktıngına değdimi?

Diyar diyar düştüm ekmek peşine
Haram lokma getirmedim evime,
İki yavrum var, birde sevdiğime
Sırtımdan vurdunya! Söyle değdimi?

Hangi gece takas ettin tenini!
Nerde kime açtın mahremini,
Kıskanırdım sacının bir telini,
Neleri harcadın, söyle değdimi?

Helaldi ekmeğim yetmedi sana
Saftı sevgim hani ,degmezmişsin ya,
Birde üstüne, madur oynarsınya
Kazandığın gül, solana degdimi?
Vazgectiklerine, söyle değdimi?

(Şair abla)
Şemsi Hançer

ZEYNEB’İN ŞİİR HEYACANI

ZEYNEP’İN 18 MART ŞİİR OKUMA HEYACANI

Şiir okuyacakmış Zeynebim 18 Mart’ta! O gün için kırmızı tişört, kırmizı pantolon, kırmızı pabuç, (biz kundura derdik çocukken) birde kırmizı çorap giyilecek demiş ögretmeni. Tişortü vardı, pantolonu halası aradı çarşıda bulamadı, gün yaklaşırken zaman daralmadam halletmeliydik pantolonu öğretmeni sormuş tayd da olur demiş ondan kolay nevar nenem halleder dedi Zeynebim.

Birlikte oturduk İspanyol paça taytımızı dikerken halası internetten üzerinde fiyonku olan kırmızı pabuçlarıda sipariş etti geriye çorap kalmıştı onuda pazardan alırsam bu iş tamam dedik. Geriye saçlarının hangi model ve üzerine hangi toka takılmasına karar verirken zeynebimle halası, benim içime bir hüzün geldi sarıldım Zeynebime saçlarını tel tek okşadım akan gözyaşlarımla ıslandı saçları döndü noldu nene, neden ağlıyorsun dedi, hiiç diyebildim sadece.
Bir şarkı açtım Emel Sayın dan, hani o saçlarına taç yaptığım çicekler hani kuşlar agaçlar binbir renkli çiçekler diye devam ediyordu şarkı, oysa ortada saçlara taç yapacak ne çicek kalmıştı nede, çicekler artik binbir rekli açacaktı benim hıçkırıklarım bogazımda dügümleniyordu, hani …hani… nerde? Bu heyacanı çocuklarınızla birlikte yaşasaydınız olmazmıydı? Diyemedim sustum, yutkundum yuttum tüm hüznümü içime akıtırken!

Bugün çarsamba okul dönüşü pazara gidip hem bayramlık için bı göz atmış oluruz kıyafetlere hemde kot pantolon ihtiyacı vardı her ikisininde onları alırız dedik dede, nene ve torunlar hep birlikte dolaştık pazarı abisine pantol beğen şurdan diyoruz yok ben istemem diyor, ya oğlum gel şunu bı giy dene yok dede istemiyorum benim var pantolonum diyor, meğerse taraftar forması istermişde, eğer bir hakkım varsa kıyafet için onuda formadan yana kullanmak istemiş hakkını. Yahu oğlum bayramda formamı giyeceksin, gel pantol gömlek alalım dediysede ikna edemedik formayı aldı ayaz üzerine giydi öyle devam etti pazar gezmesine. Abisi alınca Zeynebim de istedi taraftar forması kulağına fısıldadım, sen şimdi boş ver formayı cebimizdeki parayı formaya verirsek bayramlık için paramız yetişmeyebilir önce bayramlığımızı alalım şöyle bakimca vavv diyeceğimiz birşey alalım, forma işi daha sonra olsada olur degilmi dedim başını salladı tamam nenecigim dedi. Onları sebze tarafına gönderirken, biz Zeynebimle kıyafet bölümünü gezmeye devam ettik harika bir kot bulduk denemek için giydi çıkartma istersen böyle gidelim eve dedim sevindi. İftara yetişmemiz lazım bayramlık için yine çıkarız dedik koştuk eve. Allah affetsin ben oruç tutamasamda tutanlar için
telaşla sofra hazırlandı Ayaz sofrada üzerindeki formayı çıkarttı koltuğun üzerine serdi niye çıkarttım dedim, üzerine yemek dokülürse kirlenir nenem dedi, olsun hemen yıkarım desemde yemek bitene kadar giymedi. Zeynebin kırmızı üzerinde fiyonk olan ayakkabıları sabah gelmişti pazara giderken giydi eve gelince içerde giyebilecegini söyledim çok mutlu oldu ama nene altı pislendi dedi olsun sileriz dedim gözlerinin içi güldü deden halan altı pis niye giyiyorsun derlerse sildigini söylersin dahada birşey derlerse bu konuyu nenemle konuşun siz çünkü ben çoçugum dersin dedim güldü.

Yemek sonrası o kadar yorulmuşumki erkenden yattım ikide bir Zeynep beni uyandırıyor neneciğim bugün aldığımız pantolun ayağını yapacaktınya yarın giyecektim okulda diye, halasına da diyormuşki nenem uyanmassa eğer bende kıvırır giyerim diyip yatmış. Zeynebim isterde nenesi yapmazmı gece kalktım hallettim.

Zeynebime 18 mart da şiir okurken gerekli olan herşeyi halletmiştim ancak bu heyecanlı güne hazırlanırken bir şey eksikti oda, ….? Boşlukğu siz doldurun istedim çünkü oraya ne yazacağımı bilemedim.

Sanırım tarih yeniden tekerrür ediyordu

Ve
dedim ki kendi kendime, nenesi sen oradaki boşluğu hiçbir zaman dolduramayacaksın.

ŞEMSİ HANÇER

(Şair abla)

Sessiz Olalım(!)

 Ne yazık ki, haksızlıklar karşısında sessiz kalmak, toplumda bir hastalık gibi yayılıyor. En kötüsü de, günlük hayatımızda en küçük yanlışa bile “hayır” demeye kalkışana  susması tavsiye ediliyor. Özellikle, haksızlığa maruz kalanların bizzat kendisi tarafından.
Yaşadığımız çağ, adeta haksızlıklar çağına dönüşmüş durumda; İslam’daki “cahiliye dönemi” olarak bilinen dönemle kıyaslandığında, belki de daha zorlayıcı bir tablo var elimizde. Sorunların çözümünde akıl ve mantık yerine, romantize ederek ön plana çıkarıyor; hakikatli bir şekilde itiraz etmek yerine, en derin problemleri dahi üzerine  bir müzik ekleyip, sosyal platformlarda sadece paylaşıyoruz. Birileri duysun, görsün ve çözsün istiyoruz.
Bunu yaparak sadece kendi geleceğimizi değil, çocuklarımızın geleceğinide önemli ölçüde belirliyoruz. Mahallemizde ki bir yanlışa, iş yerinde yüzyüze gelinen bir probleme, sokakta yürürken karşılaşılan bir yanlışa; kısacası “aman bana bir şey olmasın” diyerek sırtımız döndüğümüz her sorunda biraz daha susmayı öğreniyor ve öğretiyoruz, hem kendimize hem geleceğimize…

 Uyuşmuş bireyler, hasta bir toplum inşa eder.

 Şimdi soralım mı kendimize, biz dün veya bu gün neye sustuk; itiraz etmemiz, dur dememiz gerekirken, neyi görmezden geldik?

BENLİK ALGISI

Bireyin kendini ne şekilde algıladığını ifade eder Ve diğer insanların onunla ilgili görüşleriyle birlikte şekillenen bir süreçtir. Bu süreç içerisinde, birey diğerlerine karşı olumlu bir imaj oluşturmak ister ve bu olumlu imajı sürdürmek için davranışlarda bulunur.

Diğer bir ifadeyle, bireyin kendisine ait olan nitelik ve davranışlarına ilişkin inancının bütünüdür. Psikolojik, sosyolojik ve fizyolojik faktörlerden etkilenir ve yaşam döngüsünde önemli bir rol oynar.

Ayrıca bireyin, kendisi hakkında ne düşündüğünü, kendisini nasıl değerlendirdiğini ve algıladığını açıklar. Bireyin deneyimlerini içerir ve deneyimlerine verdiği değerleri yansıtır . Çocuklukta oluşmaya başlayan benlik algısı yaş ilerledikçe daha da zenginleşir. Bireyin sahip olduğu özellikleri, onu diğerlerinden ayıran nitelikleri ve yeterliliklerini nasıl algıladığının tümünü içerir.

Benlik algısı, bireyin hem dünyayı hem de kendi davranışını nasıl algıladığını etkilemektedir. Kendini güçlü ve becerikli biri olarak algılayan bir birey, kendisini güçsüz ve beceriksiz biri olarak algılayan bir bireyle kıyaslanırsa, ikisinin dünyayı algılama biçimleri ve davranışları birbirinden çok farklıdır. Bir birey son derece başarılı ve saygın olabilir, ancak kendisini başarısız olarak algılaması benlik algısıyla ilgilidir. Benlik kavramının gerçekliği yansıtması gerekmez. Benlik algısı, bireyin kendini değerlendirirken kullandığı tutumun yönüne bağlıdır. Bireylerin kendilerini algılayış tarzları, kendilerini nasıl gördükleri birbirlerinden farklılık gösterebilmektedir. Bir bireyin kendini değer görmeye lâyık biri olarak hissetmesi, yeteneklerini göstermesi, başarmaya olan inancı, kendisiyle gurur duyması, çevresindekiler tarafından takdir edilmesi, kendini sevmesi ve sahip olduğu özellikleri olduğu gibi kabul etmesi olumlu benliğin işaretlerindendir.

Birey, kendi benliğini hangi yöne yönlendirir ise, algıları da o yönde olmaktadır. Bu değerlendirmeyi yaparken bireyin kendi ile ilgili fikirleri olumlu ise, benlik algısı yükselmekte; olumsuz yönde ise benlik algısı düşmektedir. Öte yandan benlik algısının oluşumunda, bireyin etkileşim halinde olduğu kişilerin tutum ve davranışları da önemli rol oynamaktadır.

Bireyin kimlik oluşturma aşamasındaki kazanımları ve çevresi üzerinde hakimiyet kurma ihtiyacını tatmin etme düzeyi üzerinde de durulmuştur.

Horney; “bireyin kendini gerçekleştirmesini engelleyen olumsuz çevresel faktörlerin, yalnızlık ve aşağılık duygularına yol açtığını ve bireyin kendi gerçek benliğine

yabancılaşmasına neden olduğunu” belirtmiştir. Bu sebeple bireyin hem kendi

düşünceleri hem de çevre etkeni benlik algısı oluşumunda önemli faktörler olarak

bilinmektedir.

Bireyin benlik algısı düzeyi ne kadar yüksek ise ruh sağlığı da o derecede yerinde

demektir. Çünkü olumlu benlik algısına sahip bireyler, kendilerine güvenirler ve değerli hissederler. Çocukluk dönemi benlik algısının olumlu gelişiminde önemli bir yer tutar. Bu dönemdeki yaşantılar, bireyin kendi hakkındaki kararlarını ve değerlerini oluşturur. Eğer çocukluk döneminde, sağlıklı benlik algısı gelişimine destek verilmez ise ergenlik döneminden itibaren benlik algısı için ciddi sorunlar ortaya çıkabilmektedir.

3. Benlik Saygısı (Öz Saygı)

Bir bireyin kendi değeri hakkındaki bütünlükçü öz değerlendirmesi ya da hissi öz saygı olarak tanımlanmaktadır. Kendinden memnun olmayı ve kendini olduğu gibi kabul etmeyi içeren olumlu bir özelliktir.

Öz saygı, benlik algısının bir boyutudur. Bireyin kendisi ile ilgili algısından yola çıkarak, kendisini kabul veya red kapsamında kendisine verdiği değerdir. Çocukluk döneminde, temel güven duygusunu oluşturan aile ve çocuğun sosyal çevre ile etkileşimi sonucu öz saygı ve öz yeterlilik duygusu oluşmaktadır. Benlik saygısı kişilik değişkenlerinden biri olarak ele alınmaktadır. Temel olarak bireyin kendisinden duyduğu memnuniyet olarak tanımlanabilir. Bireyin dış görünüşüne, kişilik ve psikolojik özelliklerine ilişkin algısının bir ifadesidir. Ayrıca bireyin akademik, sosyal ve özel hayatını etkileyebileceği düşünülmektedir.

Birey kendisini çeşitli yönlerden değerlendirerek bir sonuca ulaşır ve kendisi ile ilgili bir karara varır. Benlik kavramının beğenilip benimsenmesiyle benlik saygısı

oluşur. Benlik saygısı erken yaşlarda oluşmaya başlar, yaş aldıkça ve

yaşam dönemlerine göre değişkenlik göstererek şekillenir. Mesela evlenme, boşanma, yaşlanma, aileden uzakta ya da ayrı yaşama gibi çeşitli dönemlerde bedensel, psikolojik ve duygusal olarak yaşanan değişimlerin yanı sıra bireyin benlik kavramı ve benlik saygısı da farklılaşmaktadır. Ayrıca, benlik saygısı etkileşim halinde olunan çevreden özellikle aile, arkadaş grupları ve yaşıtlarından olumlu ya da olumsuz olarak etkilenmektedir.

Rosenberg’e göre benlik saygısı, bireyin kendi ile uyum halinde olması ve kendi yaptıklarından memnun olması durumudur. Benlik saygısı yüksek olan bireyler kendilerini başkalarından üstün tutmamakta, kusursuz olduklarını düşünmemekte, çok kabiliyetli ya da başarılı oldukları ile ilgili duygularını ifade etmemektedir. Bu bireyler, kendilerini toplumun kıymetli bir ferdi olarak bilmektedirler ve kendilerine saygı duymaktadırlar. Ayrıca benlik saygısı yüksek olan bireyler kendine güvenen, olumsuz ve zayıf yönlerinin bilincinde olan bireylerdir. Değişime açıktırlar ve kendilerinde gördükleri eksiklikleri gidermeye çalışırlar. Yeni şeyler üretme, olumsuz durumlarla baş edebilme ve stresi tolere edebilme gibi özelliklere sahip oldukları görülmüştür.

Benlik saygısı düşük bireyler ise, genellikle yapay olumlu bir benlik tavrı içinde görünmeye çalışırlar. Kendisini diğer bireylere kanıtlamak için umutsuz bir çaba

içindedir veya reddedileceği düşüncesiyle korkmaktadır.

Başka insanlarla etkileşim kurma konusunda endişe etmektedirler. Bu bireyler, toplumda kendi içine çekilebilen ve kendisiyle az gurur duyan bireyler olarak karşımıza çıkar.

Benlik saygısı düşük bireyin kendine güveni azdır, kolaylıkla ümitsizliğe kapılır. Bu nedenle olumsuz ruhsal belirtiler görülme olasılığı daha yüksektir. Bu bireylerde, öz güven eksikliği görülür ve sorumluluk almaktan, yeni şeyler denemekten kaçınırlar.

Ayrıca övgü ve eleştirileri kabullenmede zorluk çekerler ve bağımlı kişilik yapısına

sahiptirler. Başarısızlık karşısında kendini değersiz hissedebilmektedirler. Düşük benlik saygısına sahip bireylerin gelecek ile ilgili düşünceleri de olumsuzdur.

Düşük öz saygı, genç yetişkinlerin sorunlarının sebebi olarak görülmemektedir. Asıl neden, birçoğunun çocukken yaşadığı zor koşullardan kaçamamış olmasıdır.

2.4. Benlik Sunumu

Benlik sunumu, bireyin yaşam amaçlarına uygun ya da olumlu bir izlenim yansıtmak amacıyla planlanmış bir biçimde davranma ve kendini ifade etme durumu olarak tanımlanmaktadır. Bireyin, hem kendisine hem de dışardan onu izleyenlere, kendisini daha iyi gösterme isteğini ifade eder Başka bir ifade ile bireyin kendiyle alakalı bilgilerini paylaştığı ve sergilediği performansları diğerlerine iletme ve bunu sürdürme eylemidir. Değişen ve gelişen iletişim teknolojileriyle birlikte oluşan yeni iletişim imkanları benlik sunumu için yeni bir ortam oluşturmuştur.

Goffman, bireylerin kişilerarası etkileşimde istenilen benliği sunmak amacıyla ne şekilde performans gösterdiği, sahne önü ve arkasındaki tavırlarını kıyaslayarak tiyatroyla bağdaştırmaktadır. Ayrıca, etkileşimde bulunanların aktör olarak görüldüğü üzerine vurgu yapmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, bireyler benliklerini sunarken diğerleri üzerinde bir imaj oluşturma planı benimseyip onu istedikleri gibi yönlendirmek için çabalamaktadır. Goffman’ın benlik sunumu yaklaşımında, performans ve vitrin konsepti öne çıkmaktadır. Goffman’a göre performans, bireyin gözlemleyen topluluk önünde geçirdiği süre boyunca gösterdiği ve izleyiciler üzerinde etki bırakan tüm faaliyetleri; vitrin ise performansı sergilerken, birey tarafından bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde kullanılan kalıplaşmış ifade şekilleri olarak açıklanmaktadır.

Alışık olunulan durumlarda, benlik sunumu bilinçli bir çaba sarf etmeden gerçekleşir. Alışkın olunmayan durumlarda, mesela etkilemek istenilen insanların olduğu bir ortamda ya da romantik olarak ilgilenilen birisi ile konuşurken, yaratılan izlenimler konusunda kaygılar oluşmaktadır ve birey bu durumda iyi bildiği bir arkadaşının yanında davrandığından daha farklı davranabilir.

Bireylerin benlik sunumları bir ihtiyaç olarak düşünülmektedir. Bu ihtiyaçlarını karşılamak için, gündelik yaşantılarını gerçek ya da sanal bütün ortamları kullanarak sunarlar. Facebook gibi sosyal ağ içerikleri benlik sunumu için yeni bir ortam

sağlamaktadır. Kullanıcılar profillerinde ne tür resimleri, etkinlikleri ve ilgi alanlarını

gösterecekleri konusunda çok dikkatli davranırlar. Ayrıca, benlik sunumu ruh halini beklenmedik bir şekilde iyileştirebilir.

Ali Çaputçu

DEVİNİM

Part 2
Gözleri kırık çaydanlığa takıldı

ısınmıyor
Yanmıyor,pişemiyor çatlak demirler neden tutamıyor? güçlü bir çeliğe karşı kayıp giden sıcaklık.
Bir yudumluk tat için ne büyük eziyet
Konuştukları her an bitecek ama hiç tükenmeyecek gibi gelmesi normal mi?

Fahri betimleme rahatsızlıktan oluşmaz diye biliyorum. sonuçta edebi bir hal, ama böyle beklenmedik olaylara karşı yapılması şüphe uyandırıyor. Farklılaşan zihinler takılı kalabilecek hikayelere evriliyor ne garip. Sürekli böyle şeyler mi anlatıyor,hiç nasılsın diye sormadın mı?

Sorduklarımın cevabını hayal perdesinden dökülen nakış iplğine dokuyor.farklı cevaplar kafamdaki soruları değiştiriyor. Belki aşamadığım duvarlara daha sıkıca sarılıyorum bu yüzden.

Nasılsın?
Nasılız?
Nasılım?

Bir damla dünya adem denizin de.

BENLİK ALGISI

Benlik algısı, bireyin kendini ne şekilde algıladığını ifade eder Ve diğer insanların onunla ilgili görüşleriyle birlikte şekillenen bir süreçtir. Bu süreç İçerisinde, birey diğerlerine karşı olumlu bir imaj oluşturmak ister ve bu olumlu imajı Sürdürmek için davranışlarda bulunur.

Diğer bir ifadeyle,

Bireyin kendisine ait olan nitelik ve davranışlarına ilişkin inancının bütünüdür. Psikolojik, sosyolojik ve fizyolojik faktörlerden etkilenir ve yaşam döngüsünde Önemli bir rol oynar.

Ayrıca bireyin, kendisi hakkında ne düşündüğünü, kendisini nasıl Değerlendirdiğini ve algıladığını açıklar. Bireyin deneyimlerini içerir ve deneyimlerine Verdiği değerleri yansıtır . Çocuklukta oluşmaya başlayan benlik Algısı yaş ilerledikçe daha da zenginleşir. Bireyin sahip olduğu özellikleri, onu Diğerlerinden ayıran nitelikleri ve yeterliliklerini nasıl algıladığının tümünü içerir

Benlik algısı, bireyin hem dünyayı hem de kendi davranışını nasıl algıladığını Etkilemektedir. Kendini güçlü ve becerikli biri olarak algılayan bir birey, kendisini Güçsüz ve beceriksiz biri olarak algılayan bir bireyle kıyaslanırsa, ikisinin dünyayı algılama biçimleri ve davranışları birbirinden çok farklıdır. Bir birey son derece

başarılı ve saygın olabilir, ancak kendisini başarısız olarak algılaması benlik algısıyla ilgilidir.Benlik kavramının gerçekliği yansıtması gerekmez. Benlik algısı, bireyin kendini değerlendirirken kullandığı tutumun yönüne bağlıdır. Bireylerin kendilerini algılayış tarzları, kendilerini nasıl gördükleri

birbirlerinden farklılık gösterebilmektedir. Bir bireyin kendini değer görmeye lâyık biri olarak hissetmesi, yeteneklerini göstermesi, başarmaya olan inancı, kendisiyle gurur duyması, çevresindekiler tarafından takdir edilmesi, kendini sevmesi ve sahip olduğu özellikleri olduğu gibi kabul etmesi olumlu benliğin işaretlerindendir.

Birey,

kendi benliğini hangi yöne yönlendirir ise, algıları da o yönde olmaktadır. Bu değerlendirmeyi yaparken bireyin kendi ile ilgili fikirleri olumlu ise, benlik algısı yükselmekte; olumsuz yönde ise benlik algısı düşmektedir. Öte yandan benlik algısının oluşumunda, bireyin etkileşim halinde olduğu kişilerin tutum ve davranışları da önemli rol oynamaktadır.

Bireyin kimlik oluşturma aşamasındaki kazanımları ve çevresi üzerinde hakimiyet kurma ihtiyacını tatmin etme düzeyi üzerinde de durulmuştur.

Horney; “bireyin kendini gerçekleştirmesini engelleyen olumsuz çevresel faktörlerin,

yalnızlık ve aşağılık duygularına yol açtığını ve bireyin kendi gerçek benliğine

yabancılaşmasına neden olduğunu” belirtmiştir. Bu sebeple bireyin hem kendi

düşünceleri hem de çevre etkeni benlik algısı oluşumunda önemli faktörler olarak

bilinmektedir.

Bireyin benlik algısı düzeyi ne kadar yüksek ise ruh sağlığı da o derecede yerinde

demektir. Çünkü olumlu benlik algısına sahip bireyler, kendilerine

güvenirler ve değerli hissederler. Çocukluk dönemi benlik algısının olumlu

gelişiminde önemli bir yer tutar. Bu dönemdeki yaşantılar, bireyin kendi hakkındaki

kararlarını ve değerlerini oluşturur. Eğer çocukluk döneminde, sağlıklı benlik algısı

gelişimine destek verilmez ise ergenlik döneminden itibaren benlik algısı için ciddi

sorunlar ortaya çıkabilmektedir

3. Benlik Saygısı (Öz Saygı)

Bir bireyin kendi değeri hakkındaki bütünlükçü öz değerlendirmesi ya da hissi öz

saygı olarak tanımlanmaktadır. Kendinden memnun olmayı ve kendini

olduğu gibi kabul etmeyi içeren olumlu bir özelliktir.

Öz saygı,

benlik algısının bir boyutudur. Bireyin kendisi ile ilgili algısından yola çıkarak,

kendisini kabul veya red kapsamında kendisine verdiği değerdir. Çocukluk

döneminde, temel güven duygusunu oluşturan aile ve çocuğun sosyal çevre ile

etkileşimi sonucu öz saygı ve öz yeterlilik duygusu oluşmaktadır. Benlik saygısı kişilik değişkenlerinden biri olarak ele alınmaktadır. Temel

olarak bireyin kendisinden duyduğu memnuniyet olarak tanımlanabilir. Bireyin dış

görünüşüne, kişilik ve psikolojik özelliklerine ilişkin algısının bir ifadesidir. Ayrıca

bireyin akademik, sosyal ve özel hayatını etkileyebileceği düşünülmektedir.

Birey kendisini çeşitli yönlerden değerlendirerek bir sonuca ulaşır ve kendisi ile

ilgili bir karara varır. Benlik kavramının beğenilip benimsenmesiyle benlik saygısı

oluşur Benlik saygısı erken yaşlarda oluşmaya başlar, yaş aldıkça ve

yaşam dönemlerine göre değişkenlik göstererek şekillenir. Mesela evlenme, boşanma,

yaşlanma, aileden uzakta ya da ayrı yaşama gibi çeşitli dönemlerde bedensel,

psikolojik ve duygusal olarak yaşanan değişimlerin yanı sıra bireyin benlik kavramı

ve benlik saygısı da farklılaşmaktadır. Ayrıca, benlik saygısı etkileşim halinde olunan

çevreden özellikle aile, arkadaş grupları ve yaşıtlarından olumlu ya da olumsuz olarak

etkilenmektedir.

Rosenberg’e göre benlik saygısı, bireyin kendi ile uyum halinde olması ve kendi

yaptıklarından memnun olması durumudur. Benlik saygısı yüksek olan bireyler

kendilerini başkalarından üstün tutmamakta, kusursuz olduklarını düşünmemekte, çok

kabiliyetli ya da başarılı oldukları ile ilgili duygularını ifade etmemektedir. Bu

bireyler, kendilerini toplumun kıymetli bir ferdi olarak bilmektedirler ve kendilerine

saygı duymaktadırlar. Ayrıca benlik saygısı yüksek olan bireyler

kendine güvenen, olumsuz ve zayıf yönlerinin bilincinde olan bireylerdir. Değişime

açıktırlar ve kendilerinde gördükleri eksiklikleri gidermeye çalışırlar. Yeni şeyler

üretme, olumsuz durumlarla baş edebilme ve stresi tolere edebilme gibi özelliklere

sahip oldukları görülmüştür

Benlik saygısı düşük bireyler ise, genellikle yapay olumlu bir benlik tavrı içinde

görünmeye çalışırlar. Kendisini diğer bireylere kanıtlamak için umutsuz bir çaba

içindedir veya reddedileceği düşüncesiyle korkmaktadır. Başka insanlarla etkileşim

kurma konusunda endişe etmektedirler. Bu bireyler, toplumda kendi içine çekilebilen

ve kendisiyle az gurur duyan bireyler olarak karşımıza çıkar

Benlik saygısı düşük bireyin kendine güveni azdır, kolaylıkla ümitsizliğe kapılır. Bu

nedenle olumsuz ruhsal belirtiler görülme olasılığı daha yüksektir. Bu bireylerde, öz

güven eksikliği görülür ve sorumluluk almaktan, yeni şeyler denemekten kaçınırlar.

Ayrıca övgü ve eleştirileri kabullenmede zorluk çekerler ve bağımlı kişilik yapısına

sahiptirler. Başarısızlık karşısında kendini değersiz hissedebilmektedirler. Düşük

benlik saygısına sahip bireylerin gelecek ile ilgili düşünceleri de olumsuzdur

Düşük öz saygı, genç yetişkinlerin sorunlarının sebebi

olarak görülmemektedir. Asıl neden, birçoğunun çocukken yaşadığı zor koşullardan

kaçamamış olmasıdır

2.4. Benlik Sunumu

Benlik sunumu, bireyin yaşam amaçlarına uygun ya da olumlu bir izlenim

yansıtmak amacıyla planlanmış bir biçimde davranma ve kendini ifade etme durumu

olarak tanımlanmaktadır. Bireyin, hem kendisine hem de dışardan onu izleyenlere,

kendisini daha iyi gösterme isteğini ifade eder Başka bir ifade ile,

bireyin kendiyle alakalı bilgilerini paylaştığı ve sergilediği performansları diğerlerine

iletme ve bunu sürdürme eylemidir. Değişen ve gelişen iletişim teknolojileriyle birlikte

oluşan yeni iletişim imkanları benlik sunumu için yeni bir ortam oluşturmuştur

Goffman, bireylerin kişilerarası etkileşimde istenilen benliği

sunmak amacıyla ne şekilde performans gösterdiği, sahne önü ve arkasındaki

tavırlarını kıyaslayarak tiyatroyla bağdaştırmaktadır. Ayrıca, etkileşimde bulunanların

aktör olarak görüldüğü üzerine vurgu yapmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, bireyler

benliklerini sunarken diğerleri üzerinde bir imaj oluşturma planı benimseyip onu

istedikleri gibi yönlendirmek için çabalamaktadır. Goffman’ın benlik sunumu

yaklaşımında, performans ve vitrin konsepti öne çıkmaktadır. Goffman’a göre

performans, bireyin gözlemleyen topluluk önünde geçirdiği süre boyunca gösterdiği

ve izleyiciler üzerinde etki bırakan tüm faaliyetleri; vitrin ise performansı sergilerken,

birey tarafından bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde kullanılan kalıplaşmış ifade şekilleri

olarak açıklanmaktadır.

Alışık olunulan durumlarda, benlik sunumu bilinçli bir çaba sarf etmeden

gerçekleşir. Alışkın olunmayan durumlarda, mesela etkilemek istenilen insanların

olduğu bir ortamda ya da romantik olarak ilgilenilen birisi ile konuşurken, yaratılan

izlenimler konusunda kaygılar oluşmaktadır ve birey bu durumda iyi bildiği bir

arkadaşının yanında davrandığından daha farklı davranabilir.

Bireylerin

benlik sunumları bir ihtiyaç olarak düşünülmektedir. Bu ihtiyaçlarını karşılamak için,

gündelik yaşantılarını gerçek ya da sanal bütün ortamları kullanarak sunarlar. Facebook gibi sosyal ağ içerikleri benlik sunumu için yeni bir ortam

sağlamaktadır. Kullanıcılar profillerinde ne tür resimleri, etkinlikleri ve ilgi alanlarını

gösterecekleri konusunda çok dikkatli davranırlar. Ayrıca, benlik sunumu ruh halini

beklenmedik bir şekilde iyileştirebilir.

Ali Çaputçu

DEVİNİM

Part 1

Tesise geldik
Terapi sonucu başarısız olan hastalara burda ilaçlar hazırlanıyor.

Yönetici bizi gezdirirken ilaçların üretildiği yere geldiğimiz sırada
Lafa atıldım
ilacı atmadan size bir hikaye yazacağım midede çözülme zamanı 7 dakika ve kana karışmasını beklemek daha uzun sürüyor,
Daha sonra tekrar tekrar içmeniz gerekecek ama ben size tek seferde beynin devasa mükemmelliğini kullanarak tedavi edebilecek bir fonetik yaratacağımı Vadediyorum!
Ben bir bordline hastasıyım ve bir şeyler karalıyorum lütfen ciddiye alın!
.
Herşeyin değişmesine yardımcı olabilecek bir 7 dakika

Okuduğum sıralarda yöneticinin etrafında gezerek ona tane tane yazdıklarımı okudum

Bir psikoloğun çözüm odaklı olması gerektiğini düşünmeden ileriye götürebileceğini akıl edememişti.

Bu vücüdunu ve beynini serbest bırakır ve yapılan tüm saldırılara savunmasız kalır

Konuştukça etkilenir ve bağlanır

Adam iyice kötüleşti ve fenalaştı etkisinden çıkmaya çalışırsa artık daha çok düşünmek zorunda kalacaktı ve nitekim öyle oldu.

Arakadaşıma bağırmaya başladı ve ona şunları söyledim

İşte Kubilay bey herşey 7 dakika önce daha iyiydi diyeceğiniz bir noktadayız. daha iyi bir 7 saat için asla ilaca ihtiyacımız yok

“MUCİZEDİR BAZI İNSANLAR: HAYATINIZA DOKUNUR VE GİDERLER”

  Epeydir hayatımın rutin dengesini alt üst edecek bir eylemde bulunmadım. Yoğun iş tempomda, kendimi akışa kaptırmış; gözlerim görmese bile ayaklarımın mutlak bulabileceği yolu, her gün aynı düzende yürüyorum. 

  Uyan, giyin, altmış dört merdiven in. Bahçe kapısına neredeyse sıfıra sıfır park edilen, bencil komşunun arabasını ceketinle boydan boya sil. (Aksi mümkün değil. ) Gül ağacının yanından derin bir nefes alarak geç. (İyi ki var. ) Kırmızı, gri kaldırım taşları, yıkık bina derken, bu kadar beton yığının içinde düzene başkaldırıp, kendine tahtadan kapak seçen mazgalı da geç. (Belediyeyle aramda husumet başlattı. ) Yolun karşı köşesine gözlerini dik, klima düşmanı, zalim şoförü olan servisi bekle. Geldi, bin. Sağdan üçüncü sıradaki koltuğa, cam kenarına otur. Gözlerini gökyüzüne dik, Ay’ın çekilip, Güneş’in tüm ihtişamı ile gelişini izle. (Ne muazzam bir görüntü.) 

  Bugün o gündü. Evet kararlıyım, akışı alt üst edeceğim. İş çıkışı karşıma çıkan ilk taksiye bindim. (Sakin lütfen, sadece bir fincan kahve içip döneceğim.) Uzun zamandır gitmediğim, tüm yorgunluğumu, tükenmişliğimi bıraktığım o yere geldim. Daha taksiden inmeden gördüğüm manzara, ruhumu beslemeye yetti bile. Dev kavak ağaçlarının içinde, sessiz, sakin, oldukça huzurlu bir mekân. Kavak yaprakları, rüzgârın değişken esintisiyle güneş ışığını çimlerde dans ettirerek büyüleyici bir yakamoz etkisi oluşturuyor.    

  Henüz kavuşmuş olduğum dinginliği ve huzuru başkalarının sohbetleriyle bölmemek için, zaten birkaç kişinin bulunduğu yerden daha uzak bir masaya geçtim. Buz gibi kahvemi yudumlarken, bu muazzam görüntüde kaybolup gidiyorum. Ağaçların yapraklarından çıkan ses, beni çocukluğuma götürüyor. Kavak ağaçlarının içerisinde, iki katlı ahşap bir evde büyüdüm. Belki de burayı benim için bu kadar özel kılan sebeplerden biri de budur.   

 İki masa kadar uzağımda yalnız başına oturan (yetmiş yaşlarında var) teyze ile göz göze geliyoruz. Karşılıklı gülümseyip, başımızla selamlaşıyoruz. Çok geçmedi bir iki kelam ettik. (Bir süre sonra baktık olacak gibi değil, bizim kelamların ardı epeyce dolu. ) Teyzenin nazik davetine icabet edip, masasına geçtim. Biz de muhabbet aldı başını gitti. (Doyamadım)  

  Besime Teyze, emekli bir avukat. Her gün buraya gelir, “kavak ağaçlarının müziğini dinleyip, dansını izleyerek” (bu cümle ona ait) bir kahve içer, dönermiş evine. (Bende böyle yaş almalıyım, imrendim. ) Bir dönem kendisi de yazmış fakat yazdıklarını hiç yayınlatmamış. “Savaşmaktan, anlatmaya vakit bulamadım” diyor. “Hem etikte olmazdı, çünkü benim belleğim yalnızca bana ait değil ki” diye ekliyor. 

 Konuşuyoruz, gençliğinden, gençliğimden. Dünden, bugünden, değişen toplumun, değişmeyen yaralarına kadar her şeyden. Vakit nasıl geçti anlamadık. Hava kararmak üzere, enerjimiz tükenir gibi oluyor; hemen ufak bir müdahalede bulunup, yemek söylüyoruz ve doyamadığımız sohbete devam ediyoruz. Konu yine yazıya geliyor. Yazın ile ilgilendiğimi anlatıyorum, heyecanlanıyor. Bu güzel karşılaşmayı diyorum, cümlemi tamamlıyor; “yaz tabii, lütfen” diye ekliyor. Heyecanı bende mahcubiyet duygusu uyandırıyor.” Ama çok iyi yazamayabilirim” sözümü kesiyor. “Mükemmeli zorlama, duygudan yoksun kalır; yoksun bırakırsın.” diyor.  

  Yemeğimizi bitirdikten sonra büyük bardaklarda çaylarımız geliyor. “Sor bakalım yazına eklemek istediğin bir şey var mı?” diyor. (Olmaz mı?) Kısa bir sessizliğe giriyoruz, bana zaman tanıyor. Bense kendi kendimle konuşuyor, Besime Teyzenin, etik kurallarını ihlal etmeden soracağım soruları planlıyorum. (Anlattıklarından soramayacağıma göre genel olmalı.)  

“Sizin deyişinizle, eskiden nasıldı? Sizin gençliğinizde de bu kadar yorucu muydu dünya?” 

 “Hayır, çünkü bilmiyorduk. Bizler sadece kendi çevremizden, kendi ülkemizden haberdardık ve bunları değiştirebileceğimize inandık. Bunun için dönemin gençleri olarak çaba harcadık. Değiştirdiklerimizde oldu, değiştiremediklerimizde oldu.” 

 “Bugün geçmişe dönüp baktığınızda, sizce değiştiremediklerinizin nedeni neydi?” 

 “Çok basit aslında, zulüm gören ayağa kalkınca zulmediyor. Değiştirmeye gücümüzün yetmediği yer insanların bulanmış zihinleriydi. Bu daima böyleydi, (hüzün çöküyor bakışlarına) zannedersem böyle olmaya da devam edecek.” 

 “Kurallarınızı aşmayacaksa bir örnek vermeniz mümkün mü?” (Düşünüyor) 

 “Uzun bir mücadelenin ardından, yepyeni hayat kuran bir annenin; oğlunu büyük bir öfkeyle yetiştirmesine ve onu kaybetmesiyle sonuçlanan sürece engel olamayışım, bende derin bir yaradır. Dediğim gibi, zihinlerle savaşmak çok zordur. Hele ki yeniliğe ve farklılığa kapalıysa…” 

 “Günümüz toplumunda, hatta toplumlarında diyeyim; insanlar çok umutsuzlar ben de dahil. Gençliğinizden bahsederken, anlattığınız gençliğin mücadeleci ruhu şimdilerde hiçbirimiz de yok gibi. Araya benim gençliğimi de ekleyerek bakarsak, durum her nesilde biraz daha karamsar. Siz ne düşünüyorsunuz?” 

 “Dünya her zaman kaos içerisindeydi. Bizler, o zamanlarda bunu bir bütün olarak göremiyorduk. Dün ile bugünün farkı: sizler ilerleyen teknoloji sayesinde bu bütünü görebiliyorsunuz. Her yerde yaşanan zulümlerden detaylıca haberdarsınız. Bunun getirdiği yük, umutsuzluğa; umutsuzluk neticesinde de, umursamazlığa sevk ediyor. Tabii bunu sadece zalimliği duymazdan, görmezden gelenler için söylüyorum. (Bakışlarını bir endişe kaplasa da devam ediyor.) Sus pus olanlar, mental yorgunlar. Hangisine dur diyecekler ki! Her an, her yerden gelen haberler; ağır, bu gerçekten çok ağır. Fakat bunlar bahane olmamalı, gelip geçici dünya; ‘iyilik uğruna ettiğin mücadele kadar varsın.’ Fıtratına kayıtsız kalmamalı insan, eğitmeli kendisini; serde iyilik var.  Mutlak bir yolunu bulacaktır.” 

 “Son olarak ne tavsiye edersiniz, özellikle günümüz gençliğine?” 

 “Herkesin mutlaka ilgi duyduğu, hassasiyet gösterdiği meseleler vardır. Kendi yaşam tecrübeme dayanarak: bunlara yönelsinler derim ben. Kimi hastaya hassas, kimi yaşlıya, kimi denize, kimi ağaca. Kimisi de var hayvan sever, kimi savaşlara savaş açar, kimi gökyüzü sever, kimisi de toprak… Bu liste bitmez, uzar gider. Burada mühim olan birbirlerini: şununla, bunla ilgileniyor diye hor görmemek, beni en çok üzen meselelerden biridir bu. Ne demek, bunca mesele varken; bu mu kaldı uğruna mücadele edilecek! (İlk kez öfke gördüm bakışlarında, yüzünde) Her şeyi bir bütün olarak yaratan Allah’tan, iyi mi biliyorlar?  Düşünmeli gençlik, idrak etmeli artık. Birinin kalbine insan, birinin kalbine hayvan, bir başkasının kalbine doğa sevgisini verip yarattıklarını kollama, koruma görevi tayin etti bizlere! Çünkü bizlere “akıl sahipleri” diye seslendi. Hiçbir iyilik hareketini küçümsememeliler, sahip çıkmalılar kalplerine, peşinden gitmeliler; o doğru yöne götürecektir. Mutlaka. 

   

                                                              

                                                                                   

 

                                                                                             

                                           

Toplumun Gizli Yarası: Empati Yoksunluğu

  Günümüz toplumunda, giderek artan bir empati yoksunluğu yaşıyoruz. Empati, başkasının duygularını anlama, paylaşma ve başkasının davranışlarının ardındaki motivasyonu içselleştirebilme yeteneğidir. Duygusal zekanın en temel beş bileşeninden birisidir. Ne yazık ki, modern yaşamın hızlı temposu, bireyci kültür ve dijital çağın getirdiği izole yaşam bu hayati yetiyi, toplumda hissedilir derecede aşındırdı. Empati eksikliği, günlük yaşamın her alanında kendini gösteriyor.  

   Trafikte, iş yerlerinde, komşuluk, akrabalık, dostluk ve aile ilişkilerinde; empati yoksunluğunun izleri her yerde.  

  Empati eksikliğinin, en belirgin olduğu alanlardan biri de sosyal medya. Anonimlik perdesinin ardında, insanlar birbirine acımasızca saldırıyor, düşüncelerine saygı göstermiyor ve birbirlerinin insan olduğunu unutuyorlar. Karşısındakinin o an hangi ruh hali içerisinde olduğunu düşünmüyor ya da düşünmek istemiyorlar. Burada “Eko Odaların” etkisi çok fazla. Eko Odalarda, sadece kendi fikir ve görüşlerini destekleyen içerikler, yazışmalar sayesinde farklı görüşteki insanlara karşı öfke duygusuna kapılıyor ve bu insanlarla karşılaştıklarında empati kurabilme yetilerini çoktan kaybetmiş oluyorlar.  Eko odalarda, yalnızca kendi sesinin yankısını duyan insanlar; farklı seslere tahammül edemez hale geliyorlar. En kötüsü de, bunun kendilerine ve topluma verdiği zararın farkına varamıyor olmaları. 

   Yaşamın her alnında, sıkça karşılaştığımız bu durum; bireyler arasındaki ilişkileri bozmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal uyumu da tehlikeye atıyor. Empati yoksunluğu, toplumsal çatışmaları körüklerken, ayrışmayı da derinleştirip, toplumsal güveni zedeliyor. Önyargıların pekişmesi ve farklılıkların hoş görülmemesine yol açıyor. 

   Empati eksikliğinin kökeninde, modern yaşamın bireyci yapısının da büyük rolü var. Bireycilik, başarıya ulaşmayı ve kişisel hedeflere odaklanmaya teşvik ederken; başkalarının duygu ve düşüncelerini göz ardı etmeyi de beraberinde getirdi. Bireycilik, yanlış anlaşılıp “BEN”ciliğe dönüşünce işler rayından çıktı.  

    Dijital teknolojinin özellikle pandemiyle beraber her alanda yaygınlaşması, yüz yüze iletişimi azalttı ve insan ilişkilerini yüzeyselleştirdi.  

   Empati yoksunluğunun sonuçları, sadece sosyal ilişkilerde değil aynı zamanda psikolojik sağlıkta da kendini gösteriyor. Anlaşılmadığını düşünen, bu yoksunluktan bir şekilde nasibini almış olan insanlar, kendilerini çevrelerinden izole ediyor. Bu güvensizlik hissinin getirisi, depresyon ve anksiyete gibi ruh sağlığı sorunlarının yaygınlaşmasına sebep oluyor. 

   Bu karamsar tabloya rağmen, empati yetimizi yeniden kazanmak ve toplumsal uyumu sağlamak mümkün. Empatiyi bilinçli bir şekilde günlük yaşamımıza entegre etmekten geçiyor. Önce dinlemeyi öğrenmek, karşımızdakinin perspektifinden bakmaya çalışmak ve yargılamadan anlamaya çalışmak, kaybetmek üzere olduğumuz bu yanımızı güçlendirecektir. Eğitim kurumlarının ve ailelerin empati eğitimi konusunda daha bilinçli olması ve aktif rol üstlenmesi gerekiyor. Aynı zamanda, iş yerlerinde, toplumsal platformlarda empatiyi teşvik eden politikalar ve programlar geliştirilmelidir.  

Başkalarının duygularını anlamaya çalışıp, durumu karşımızdakinin perspektifinden değerlendirmeye çalışmalıyız.  

  Empatinin kökeni özbilinçtir. Önce kendimizin farkına varıp, kendimizi tanımalıyız. Önyargılarımızın farkında olup, bunları sorgulamalıyız. Önyargılar, empatinin önündeki büyük engellerdir. Farklı bakış açılarına açık olmak, kültür ve yaşam biçimlerini anlamak; insanların neden belirli şekilde davrandığını anlamamıza yardımcı olacaktır. Günlük hayatımızda, empatiyi pratiğe dökmeliyiz. Küçük eylemler, büyük farklar yaratır. 

Kendimize ve karşımızdakilere karşı sabırlı olmak, bu yeteneğimizin gelişmesine büyük katkı sağlayacaktır. Unutmayalım ki, iyilik bulaşıcıdır. 

 

  

Kanser Pandemisi: Bilim Kurgunun Ötesinde Bir Gerçeklik

 

Yıl 2024 Dünya, son on yılda kanser vakalarının beklenmedik bir artışına şahit oldu. Hastaneler, yeni teşhis konan hastalarla dolup taşıyor ve bilim insanları, bu ani yükselişin nedenini anlamaya çalışıyor. Halk arasında dolaşan söylentilere göre, bu durum uzaydan gelen gizemli bir radyasyonun etkisiyle oluyor. Bazı komplo teorisyenleri ise, bu artışın arkasında karanlık güçlerin olduğunu iddia ediyor.

Ancak gerçek çok daha karmaşık. Bilim insanları, kanser vakalarındaki artışın, çevresel faktörler, genetik yatkınlıklar ve yaşam tarzı seçimleri gibi bir dizi faktörün birleşimi olduğunu keşfettiler. Yine de, halkın kafasındaki soru işaretleri devam ediyor. “Acaba bu bir pandemi mi?” sorusu herkesin aklını kurcalıyor.

×