Ben ‘’İnsan denince akla gelen her şeyi bulabileceğiniz’’ bir coğrafyanın tam kalbinde açtım gözlerimi Dünya,’ya yani Diyarbakır’da – diğer adıyla Amed’de.. Doğduğum yer medeniyetlerin beşiği olma özelliğinin yanısıra medeniyetlerin mezarlığıdır da. Diğer bir ifadeyle ölümle doğumun rekabetinin en bariz bir biçimde göreleceği nadir mekânlardan sadece biridir. Dinlerin,dillerin,derilerin renk değiştirdiği uğrak bir duraktır. Her gelen bir şeyler götürmüş ,bir şeyler getirmiş. İnsan topoğrafyası normalin üstünde bir zenginlik sunar burada.Böyle bir zenginliğin içinde yaşayıp da bu zenginlikten nasiplenmeyen bir insan neyi kaybettiğinin farkında olmadan yaşayan bir ölü değil midir? İşte ben o yaşayan ölülerden olmamanın gururuyla bu şehrin kültürel müktesebatından faydalanmanın bir yolunu buldum : şiir yazmak.
Lise yıllarında şiire ilgi duyduğumu fark ettim ve o yıllarda bir kenara bir şeyler karalamaya başladım.İlgi duyduğumu ‘fark ettim’ dedim çünkü şiirle tanışıklığımın hikayesi çocukluğuma kadar uzanır. Küçükken mevlidlerde okunan klasik Kürt şiirleri beni büyülemişti adeta. Özellikle Melayê Bateyî’nin Mevlidi her okunduğunda ruhumda bir kıpırdanma hissederdim.İki mıknatıs düşünün,birbirlerine yaklaştıklarında nasıl da cezbeye girmişçesine birbirlerini çekmeye çalışırlar. Biri hareket ettikçe öbürü ayak uydurur. Şiirde bu ahengin bir benzerini farkında olmadan algılamıştım. Her ne kadar bir şiir kitabı olmasa da edebi üstünüğüyle beni hayran bırakan Kur’an-ı Kerim de aynı tesiri bırakmıştı üstümde. Arapça bilmiyordum o zamanlar ancak güzel sesli bir hafızın dilinden dinlediğim bir kıraat semavi bir melodinin ötesinde şuurumu altüst eden edebi bir çekim alanına sürüklüyordu beni.Yıllar sonra henüz bir lise öğrencisiyken Necip Fazıl’ın şiirleriyle tanışınca bu durumun bir benzerini yaşadım ve şiirin farkına o zaman vardım. Ancak şu gerçeği de burada eklemem lazım : henüz on beş-on altı yaşlarında üç ayrı dilin fevkalade zenginliğine tanıklık etmiştim : Türkçe,Kürtçe ve Arapça.Bu dillere sonraki yıllarda İngilizce ve özellikle Farsça da eklenince bir Arap deyimiyle nurun ala nur (nur üstüne nur)olmuştu.Bu durum beni herhangi bir ideolojiye sıkışıp kalmaktan kurtarmanın yanında şiirin bana kazandırığı perspektifle bu dillerin (kütürlerin) muhteşem güzelliklerini ve zenginliklerini müşahade etmemi sağladı.Neticede iki dilli (Kürtçe-Türkçe) bir şiir kitabımın bugünlerde çıkmış olmasının bu hakikatin bariz bir ürünü olduğu kanattindeyim.Diller ve beraberinde taşıdıkları kültürler hiçbir zaman ayrıştırmanın ve ötekileştirmenin aygıtı olmadılar benim için.Kitabımın iki dilli olmasının bir nedeni de budur.
Kürtçemi geliştirdikten sonra modern ve klasik Kürt şiiri beni kendine çekmeye başladı.Feqiyê Teyran,Melayê Cizîrî,Cegerxwîn gibi Kürt dilinin üstadları şiirlerimi şekillendirmede bana yol gösterdiler.Türk ve Fars şairlerden (modern ve klasik) ise Hafız,Mevlana,Nazım,Sabahattin Ali,Yunus Emre,Mehmet Akif gibi bir çok şair şiirlerime büyük değer kattılar.
Kitabımda işlediğim temalardan bir kaçını şöyle sıralayabilirim : aşk,doğa sevgisi,dil (Kürtçe) sevgisi,modern insanın yaşadığı tezatlar ve ahlaki yıpranmalar,insanın anlam arayışı,din vs.Yazdığım her şiirin bir öyküsü ,benden aldıkları ve bana kattıkları vardır.Hiçbir şiirimi hissetmeden yazmadım.Örneğin; kitabımda Bêhn (Koku) diye bir şiirim vardır.Her sabah sokağımızda pazar artıklarını yahut da çöpe atılan bozuk sebzeleri evine götüren yaşlı insanlar beni bu şiiri yazmaya itti.Ya da tattığım en sevimli duygulardan olan heyecan ve aşk beni kitabımın yarısını ,herbirini tek seferde yazdığım,yoğun hissiyatlı dizelerle doldurmaya teşvik etti.Bir büyüğümün tavsiyesi üzerine ‘’insanların içine karışma’’ya başladım.Sıcacık yatağımda uzanıp soğuk kaldırımlarda yatan evsizleri anlatma küstahlığına yeltenmedim.Kitabıma ismini veren ‘’Ba (Rüzgar/Yel)’’ ile dertleştim Kudüs için elimden hiçbir şey gelmediğini bilmenin acısıyla.
İnsan içine karışmak hayatı anlamlandırmada ve insanlara faydalı olmada motto oldu benim için.Özel gereksinimli ya da yetim/öksüz çocuklarla yüz boyama ,koruma altındaki kadınlar için tiyatro gösterisi,Kürt dili ,edebiyatı ve kültürü için kulüp faaliyetleri (ve diğer bir çok kulüpte aktif olma: şiir,kitap kritiği,dayanışma,sosyal sorumluluk vs.kulüpleri…),uluslararası etkinliklerde (Gençlik ve Spor Bakanlığı adına ) tercümanlık ve ataşelik faaliyetleri aktif olarak olarak dahil olduğum etkin gönüllülük faaliyetlerinden bazıları.İlk kitabım çıkmadan bir süre önce ikinci kitabıma aynı motto ve bilinçle başladım.
Katılın!
Yorumlar