İslâmbol demişler adına, saltanât-ı hükmünle pâyidârsın sen,
Alıp götürüyorsun cihândan elem ve kederi,
Rüzgâr esince, zamansız bir seyyâh gibi;
Seyrediyorsun âlemi, mukaddes bucâğında .
Ötelerden raksederek süzülüyor, kutsî ezgilerinle martılar;
Benimle birlikte dinliyor şâhlar, mâziden sesini.
Bir râyihâ gibi yayılırken âleme, ezân-ı kadîm Ayasofya’dan
Şûleleriyle ufuktan Kız Kulesi, gözlerimi senden alıyor.
Bütün ihtişâmınla rûh-ımuşahhas serilmişsin toprağa;
Bir vâveylâ tutturmuş bu şehir, rûhunla eş
Seni çağırıyor, zamândan münezzeh bir sevgili,
Sana serzeniş ediyor, kıyâmında Galata.
Beylerbeyi meydân okumak sana yaraşır,
Boğazın kucağında endâmın, bir fetvâ gibi.
Yakamoz ziyâları güneşin, nakşederken sulara,
Adalardan elvân elvân kokan nümâyiş sakız çiçekleri.
Hâvrâsı, kilisesi, câmiisi ile iklîm-i medeniyetin bahçesi,
Rumeli, koynunda süzülen bir inci kolye misâli.
Ey İstanbul! Dolmabahçe Sarayı’nda gezinirken güzelliğin,
Yerebatan bir muhteşem, sarnıçtan elmas gibi.
Sen, gül yüzlüden müjdelenen rü’yâların ukbâsı!
Fetihler muştuladı Topkapı, yâdınla dünyaya.
Haliç’ten uzanıyor nûra, bu İslâm’ın serveri,
Eyüp Sultan’ın âmini, gönüller secdesinde haşroluyor.
Vapur sesine karışıyor, hengâme-i nazârın senin,
Titrek ezgilerle sokaklarda gramafon çalıyor.
Dersaadet’te bir başka saba yeli Süleymaniye’nin;
İsm-i Kuddûs’ün cilve-i âzamına mazhar, pâyitaht-ı âlemsin sen.
Zübeyde Demir
Katılın!
Yorumlar