Eylül

Sonbaharın habercisi Eylül, bütün ihtişamıyla kendini göstermekte. Yavaşça süzülüyor yaz, ürkek bir gölge gibi güneşin yakıcı sıcağı yerini hırçın rüzgârlara bırakıyor inceden.

Ne söylüyor mevsimler?

Kainat hangi dilde konuşuyor, yağmurlar toprağa düşerken nasıl bir işleyişle tohuma can oluyor. Işıltılı gök gürültüsü yalnızca bulutlara mı eşlik ediyor yoksa toprağın bağrında uyumakta olan tohumu uyandırıp yeşermesini sağlayan sebeplerden sadece biri mi.

Görmeyi seçenler için, mekanı çevreleyen duvarların ötesinde onlarca yaşam sıralanıyor. Martıların çığlıktan devşirme sesleri eşliğinde bir vapur yanaşıyor iskeleye, işini iyi yapan kaptanın ince manevrası ve titizliğine şahit oluyorsun.

İyi, sade, dürüst…

Ulaşmalıydı belki de kapitalist düzenin bizden itinayla aldığı ya da çaldığı zamanın içindeki zamana ulaşmalıydı…

Nasıl mümkün olabilir, saatler bir salise dahi geriye işlemezken.

Belki de mevsimleri örnek almalı.

Kur’an gibi birden bire değil de peyderpey gelen mevsimleri.

“Kur’an ona bütünüyle bir defa da indirilseydi ya!” diyorlar. Oysa biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık ve onu uygun aralıklarla parça parça gönderdik. (Furkan/32)

Amaçları gerçeği bulmaktan ziyade, maddi ve sosyal çıkarlarını korumak uğruna söylenmiş sözlerden ibaretti. O gün ve bugün de olduğu gibi kendilerine verilen değerlere dört elle sarılmak yerine eleştirmek kolay geliyordu. Peki ya ne yapmalı. İnsan iyiyi, sadeliği, merhameti, dürüstlüğü kısaca güzel olan herşeyi ruhuna sindirmeli. Öyle oldu bittiye getirmeden, mevsimler gibi vakitlice…

Hülya Koç

 

İyi Ki

Bir insanın “iyi ki” dediği kişi olmak nasıl bir histir sizce? Yıllardır sohbetlerim de bulunduğum çevrelerde hep birbirine yakın insanların karşılıklı şikayetlerini dinledim.

Bu gözlemlerim sonuncunda da bir çok sonuca vardım. Dostluk, evlilik, sevgili olma aşamaları gibi insan ilişkilerinde birbirimize o kadar fazla şikâyetlerimizi iletiyoruz ki güzel yanları anlatmaya zamanımız kalmıyor.

İlişkilerin ilk dönemlerinde cömertçe harcadığımız sevgi sözcükleri sanki tükenmiş gibi kullanmamaya başlıyoruz. Bunların örnekleri çok olsa da beni en çok etkileyen, daha doğrusu en samimi ve içten gelenidir.

En son ne zaman birisi gerçekten iyi ki dedirtecek kadar güzel hissettirdi size ?

Yada siz ne zaman duydunuz bunu?

Gözlerimizi kapatalım ve o anı düşünelim şimdi. İçimize yayılan o sımsıcak hissi. Birinin bize iyi ki dediği o anı düşünelim. Birisine iyi gelme düşüncesinin mükemmel haz anını.

Dünya da tekmiş ve en özel bizmisiz gibi.

“İyi ki varsın…”

” iyi ki tanıdım seni…”

” iyi ki yolun yolumla kesişmiş…”

” iyi ki benim ailemsin…”

Ve daha nicelerini duyurabilecek en özel iyi ki cümlelerini. Kainatta ki en sıcak duygu değil mi ?

Hele birde sadece varlığımiza söylenen bir ” iyi ki” cümlesi. Sadece ” iyi ki varsın.”

Ne olduğun, kim olduğun, ne yaptığın hiç önemli değil. İyi ki varsın. Sadece var olmanızın bile iyi geldiği bir durum…

Tüm söylenebilecek sözcükleri barındırmaz mı sizce de ? Her şeyi bir yana bıraktım varlığına teşekkür ediyorum demek değilimdir yani.

Bu yüzden birinin “iyi ki ” cümlesinin öznesi olduysanız eğer, bilin ki dünyasının merkezisinizdir artık.

Kıymet bilen “iyi ki” lerden olmanız dileğiyle.

Sevgiyle kalın.

Alper EVCİL

Çocuklarda Argo Kelimeleri Nasıl Önleriz

Aniden ve hiç uyarılmaksızın çocuklarımızdan; ailemizin, akrabalarımızın ve toplumun önünde bizi utandıran sözler çıkıyor ve aile şaşkın: Bu çocuk bu kelimeleri nereden aldı?
Aileler bu durum karşısında nasıl başa çıkacağını da bilmiyor. Bazen şiddetle bazen de güler yüzle karşılık verebiliyorlar. Genelde aileler, sözlerin çocukları arasında dolaşmasından dolayı okulu, toplumu, medyayı ya da başkalarını suçluyorlar.
İlk olarak, Çocukların bu küfürleri edinmesinde çevrenin rol oynadığını söyleyebiliriz.
Şüphesiz ki bir çocuğun hayatındaki ilk etken ailedir. Ailenin daha geniş bir çevresiyle dilsel olarak yürür ve iletişim kurar, aileye yabancı olabilecek yeni davranış alışkanlıkları edinmeye başlar ve başkalarının körü körüne tekrarladığı sözcük ve sözcükleri anlamlarından habersiz taklit etmeye başlar.
Aileyi rahatsız eden, bu sözleri kınayan, ondan kurtulmaya çalışan ve aile ile kötü örnekler gören, sokağa, okula ve medyaya karışan yozlaşmış meselelerin en önemli kaynaklarıdır bu kelimeleri edinmenin.
Bir Avrupa araştırması, okul çağındaki çocukların %80’inin yaşıtlarından gelen kötü sözlere maruz kaldığını göstermiştir; doğrudan alay etme, sözlü hakaret veya dayak tehdidi gibi.
İlk olarak bu davranışın altında yatan nedenleri bilmek gerekir. Eğer o aileden ise anne-baba iyi örnek olmalıdır. Aile ilk etkileyicidir.
Kötü konuşmanın kaynağı yaşıtlarından biri ise, ondan geçici bir süre uzaklaştırılır ve aynı zamanda çocuk bu sözlerin yerine güzel sözlerle beslenir, kötü söze karşı uyarılır. Kötü sözler çocukta kök salmışsa, onunla birlikte ödül ve ceza yöntemleri kullanılır.
Çocuk çevrenin bir simülasyonu olduğu için, bu sözler çevresinden duyduklarının bir simülasyonudur: aile, komşular, arkadaşları, sosyal medya vb.
Çocuğun bu sözlerden hızlı bir şekilde kurtulmasını beklemiyoruz ancak bu davranış ortaya çıkmadan önce bu davranışa hızlı bir şekilde müdahale etmek, konuyu tedavi ederken sabırlı ve sakin olmak önemlidir.
Çocuk uyarıya 4 veya 5 defa cevap vermediği takdirde sevdiği bir şeyden mahrum bırakılarak cezalandırılmalıdır. Çocuğa bir baba olarak sevdiğiniz, takdir ettiğiniz ve dilinden duymaya hayran olduğunuz bir konuşmayı öğretin. Ondan her duyduğunuzda ona hayranlığınızı ifade edin ve bu hayranlığınızı şu şekilde ifade edin:
1- “Sessiz sözlerini seviyorum.”
2- “Bu çok güzel.”
Şunlar gibi kelimelerden kaçının:
1- “Aptalsın, tembelsin ve hiçbir işe yaramazsın.”
2- Küfür ve sövgü sözleri.
3- Zevk için de olsa hayvan isimleriyle hitap etmek.
Argo ve kötü söz ortaya çıktığı anlarda muhakkak anne-babalar şu şekilde tepki vermeli ve şu müdahaleler yapmalılar:
-Çocuğun konuşmasına gülmemek; Gülmek onu tekrar ettirir; Çünkü bu yaşta palyaçoluk onu rahatlatır, edep onu ilgilendirmez. Bu sözler başkalarını etkilemiyorsa ve duygularını incitmiyorsa, rahatsızlık vermiyorsa özellikle (2 ila 4) yaş arası çocuklar için başlangıçta görmezden gelmek en iyi çare olabilir; Çocuk, anne ve babasını kışkırtmayı ve onların dikkatini çekmeyi seven, bu yüzden buna sevinen, kızdıkları zaman amacına ulaşmış gibi bu sözlerinde ısrar eden biri olabilir.
-Çocuğun sevdiği olumlu pekiştireçten anında yoksun bırakılması, övgüden ya da bir gülümsemeden yoksun kalma bile olsa, ailenin bu davranışı reddetmesini göstermesi önemlidir.
-Çocuklarımıza güzel sözler öğretmek, başına gelen durumu açıklamak ve ona uygun tepkiyi öğretmek.
– Yaptığı sözlerin sonuçlarını ve İslam dinimizin ahlakından olmadığını açıklamak ve güzel ahlakın faziletlerini açıklamak.
– Çocuktan bazen kırıcı sözler söyledikten sonra ağzını su ve sabunla yıkaması istenebilir; Bu sözlerden dilini temizlemenin bir ifadesi olarak.
– Müstehcen bir söz söylediğinde özür dilemesini istemek çok önemlidir.
– Çocuk anlamlarını bilmiyorsa kötü sözleri açıklamak ve bu sözlerin söylenmemesi gerektiğini söylemek; Çünkü makbul olmadığı ve ondan yüz çevirecek olana zarar verdiği için; Bu sözlerin sonucu.
– Çocuğun ulaşabildiği kişilere argo ve kötü sözleri çocukların önünde söylememesi için uyarmak.
– Çocuğun şahsına hakaret etmemek ve hatanın şahısta değil ifadede olduğunu vurgulamak; Böylece kendini kabul ve takdirini kaybetmez.
-Çocuğu cesaretlendirmemek, yaşı ne olursa olsun kabul edilemez sözler söylediğinde önünde gülmek.
– Öğretici hikayelerle onlara doğru değerleri ve davranışları aşılamak.
-Sadece kötü alışkanlıklara odaklanmak yerine, iyi alışkanlık ve davranışları teşvik etmeye vurgu yapın.
-Küfür kullanımını azaltıyorsa, çocuğun gösterdiği gelişmeyi övün; Onu geliştirmek için çaba sarf etmesi için motive etmek.
-Bazen görmezden gelmek en iyi çözümdür. Çünkü onu tekrarlamaya teşvik edilmeyecek.

5 YASİNDAN İTİBAREN ÇOCUKLARLA İLGİLENMEK
Eğer çocuk gelişmişse ve 5 yaşından itibaren çevresinde olup bitenleri anlama yeteneğine sahipse, ebeveyn olarak siz şunları yapabilirsiniz:
– Ona Müslümanın iyi olduğunu ve bu sözlerin Yüce Allah’ın gazabına yol açtığını açıkla.
-Onunla aranızda oturumlar düzenleyin; Belirlemek için: özellikle kelimeler alanında kabul edilebilir ve sosyal olarak kabul edilemez olan nedir?
-Kötü konuşma alışkanlığından kurtulmanın yollarını onunla tartışın.
-Bu alışkanlığı bırakmazsa, uygulamanız gereken ceza türleri arasında seçim yapın.
– Onu zihinsel ve psikolojik olarak düzeltin; Böylece, tam farkındalık olmadan bu kelimeleri kullanmayı bırakma arzularınıza cevap vermesin, böylece onlara geri döner.
-Davranışını değiştirmesine yardımcı olmak için doğruluğu ve karakteri ile tanınan çocuklarla onu tanıştırmaya ve onlara yaklaştırmaya çalışılabilir.
-Ona bu sözleri söylememenin ailenin kurallarından biri olduğunu, bu kurallara bağlı olduğunu ve onları çiğnemeye müsamaha göstermediğini söyle.
Eğitim bu sorunu önlemenin temelidir. Böyle bir sorunun ortaya çıkmasından nasıl kaçınılacağına gelince, işte sonuç şudur, çünkü “önlemek tedaviden iyidir” ilkesini benimsemek gerekir ve İslam bizi eğitimin gerekliliğine yönlendirdi. Çocuğun hamur gibi olduğu, kolay şekillenen, içgüdüsü ve anne babaya çabuk tepki verdiği bir yaştır. Ahlak eğitimi ve görgü kuralları, ebeveynlerin çocuklarına aşılamaları, böylece büyümeleri için dikkat etmeleri gereken en önemli şeylerden biridir. alıştıklarına göre yetiştirilir ve bu nedenle: davranışları, yetiştirildikleri görgü ve değerlerin doğal bir sonucudur.
Çocuğun ilk yıllarında soyut kavramları kavrayamayabilir; Din gibi, ne helâl, ne haramdır, fakat ana-babası ona şunu açıklar: Ne makbuldür? Sorun ne? Yetişmesinden dolayı, dönüşü kuvvetli ve ufku genişlemeye başladığında, o zaman anne-babası onu Allah’a, yani Yüce Allah’a bağlamalı ve onu her an gözetlemesinin tohumlarını ekmelidir ki, büyüyebilsin. “Allah benim yaratandır, sana bakandır.” ilkesi: Allah beni gözetliyor; Bir hadiste şöyle buyurmuştur: Bir gün Peygamber’in(sav) arkasındaydım ve dedi ki: oğlum, ” Allah seni korur.” sözlerini öğretiyorum, hadisin sonunda;Peygabmer(sav) bu sözleri bir erkeğe değil, bir çocuğa hitap etti, çünkü bu, küçük çocukların bakımını ve eğitimini üstlenmenin ve onları Allah’a bağlamanın gerekliliğine dair mübarek bir peygamberlik jestidir. Yüce ve barış – mükemmel ahlaka.
Çocuk, Allah’ın sevgisiyle büyüdüğünde, ana-babaya hidayet etmesi kolaylaşır; Çünkü ona: “Allah -u Teala- bu huydan razı olmadı” demeleri yeterli olacaktır. Çocuğuna din ahlakını aşıladıkları için, aslında doğru din eğitimiyle, kendisini hayırla kabul eder, bütün dinî emir ve yasakları şehvet ve teslimiyetle alır.”
Aileler çocuklarıyla iletişim köprüleri kurmalı ve sorunların oluşmasını beklememeli, bunları yapmalı:
1- Onlarla vakit geçirmek
2- Dinlemek onlara.
3- Özen, hassasiyet ve güvenliğin her zaman onları desteklemeye ve desteklemeye hazır olduklarını bildirmek.
4- Aynı şekilde kalplerine de bir tünel açtı. Duygularını bilmek ve aile diyaloğunun dilini pekiştirmek.
5- Ayrıca, ebeveynler ve çocuklar arasında günlük olarak iletişim kanalları bulmak.

Adalet

Bireyin hak sahibi olduğuna dair bilinçaltı psikolojik bir duyguya dayanmadıkça, tam sosyal adalet sağlanamayacak ve uygulanması ve hayatta kalması garanti edilmeyecektir
İslam hukukunda, her iki dünyada da insanların menfaati için tesis edilmiştir ve insana sosyal adalet de dahil olmak üzere adalet ve ihsan her zaman emredilmiştir. Sana iyilik eden birine , bozgunculuk isteme. Çünkü İslam, adalet de dahil olmak üzere güzel ahlakı ve amelleri tamamlamak üzere gelmiştir. Rasulullah (sav) Arap kabilelerini İslam’a davet etti ve içlerinden biri: “Bize neden Kureyş’in kardeşi diyorsunuz?” dedi. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah adaleti ve iyiliği emreder.” [Nahl: 90]. Sosyal adalet, toplumların rönesansında ve yetişkin devletlerin inşasında meşru bir amaç ve önemli bir ahlaki değerdir. Bireyin hak sahibi olduğuna, grubun buna ihtiyacı olduğuna ve bunun Yaratıcıya itaate götürdüğüne dair bir inanca dayalı bilinçaltı psikolojik bir duyguya dayanmadıkça, tam bir sosyal adalet sağlanamayacak ve uygulanması ve hayatta kalması garanti edilmeyecektir.
İslam, insan vicdanının Allah’tan başkasına ibâdetten ve Allah’tan başkasına teslimiyetten kurtuluşu ile başlamıştır.Yerde ve gökte O’nunla Allah arasında hiçbir aracı ve şefaatçi yoktur ve yalnız Allah’tır. Gücü yeten ve O’ndan başkası kuldur, ne kendilerine ne de başkasına malik olurlar: De ki: O, Allah’tır, tektir. [İhlas: 1-4]. Ve eğer Allah bir ise, ibâdeti birdir ve herkes O’na yönelirse, başkasına ibadet yoktur ve başka kimsenin hükümdarlığı yoktur ki, insanlar Allah’ı bırakıp da birbirlerini rabler edinmesinler ve hiçbir kimse onların işi ve takvası dışında bir diğerine tercihleri ​​vardır: {Aramızda denk olan bir söze gelin. Allah, biz O’na hiçbir şeyi ortak koşmayız ve Allah’tan başka hiçbirimizi rabler edinmeyiz) [Al-i İmran: 64].

Vicdan, Allah’ın kullarından birine ibadet ve teslimiyet duygusundan kurtulursa ve Allah ile tam bir temas halinde olduğu duygusuyla dolarsa, o kişi yaşam korkusu, korku duygusundan etkilenmeyecektir. Rızık için, ya da statü korkusu, ancak İslam, insanlar için şeref ve haysiyet kazanma ve onların ruhlarında hakkı yayma, adaleti koruma ve tüm bunların yasamanın yanı sıra olmasını sağlama konusundaki hevesinden kaynaklanmaktadır; Hiçbir insanın ihmal edemeyeceği mutlak sosyal adalet; Bütün bunlar için hayat, geçim ve statü korkusuna karşı özel bir özen göstermek demektir, çünkü hayat Allah’ın elindedir ve hiçbir canlı bu hayatı bir saat, bir saat eksiltmeye muktedir değildir ( Sosyal Adalet, Seyyid Kutub, s.: 45)

Hiçbir kimse Allah’ın yazılıp bir süreye bağlanmış izni olmadan ölmez. Kim dünya nimetini isterse ondan kendisine veririz; kim âhiret nimetini isterse ona da ondan veririz; ve şükredenleri ödüllendireceğiz. [Al-i İmran: 145].
Kuran’da ise yoksulluk korkusunun, şeytanın nefsi zayıflatmak, onu Allah’a ve başkalarına tevekkül etmekten alıkoymak telkininden kaynaklandığı bildirilmektedir. Çünkü onların rızkı yalnız Allah’ın elindedir ve O’nun aciz kullarından hiçbirinin bir kimsenin rızkını kesmeye gücü yetmez, rızkını hiçbir şeyde kısıtlamaz ki bu, sebepleri ve amelleri ortadan kaldırmaz, bilakis kalbe kuvvet verir, vicdanı teşvik eder. Bu şekilde, Kuran’ın rehberliğini ve İslam’ın yönünü anlamalısınız, çünkü bu onun hidayete, İslami mevzuata ve sosyal adalete genel yaklaşımı ile tutarlı olan anlayıştır. (Fathi Al-Sayed, Abdo Abu Sayed, s. 85)
İnsan ruhu, liderlerin esaretinden, ölüm, zarar, yoksulluk ve aşağılanma korkusundan, tüm dışsal düşüncelerden ve toplumsal değerlerden kurtulabilirse, kendisine, arzularına, hırslarına ve kaprislerine teslim olur. Tüm kısıtlamalardan duygusal özgürleşmeden kurtulmak için dışarıdan kaçtığında kısıtlama ona içeriden gelir; sosyal adaletin sağlanmasına engel teşkil etmektedir.
Bu kurtuluş, İslam’da sosyal adaleti inşa etmenin temel taşlarından biridir ve sütunların dayandığı ilk sütundur.
İnsan vicdanı bu duygusal özgürleşmeyi sezerse, eşitlik hakkını talep edecek ve bu hakkı belirlemeye çalışacak ve onu bir alternatif olarak kabul etmeyecektir.İslam, bazılarının iddia ettiği ve iddia ettiği bir dönemde eşitlik ilkesini belirlemiştir. onların tanrıların soyundan geldiğine ya da damarlarında asil mavi kanın aktığına inanıyorlardı ve efendinin kölelerini öldürmesinin ve efendilerin türünden farklı oldukları için onlara işkence etmesinin caiz olduğu bir zamanda, Bu kez İslam, kanun önünde ve Allah’ın huzurunda bu dünyada ve ahirette eşitliği hükmetmeye geldi, Arap’ın Arap olmayana takva dışında bir tercihi yoktur. Bu dönemde İslam, insan ırkının kökeninde ve kaderinde, yaşamında ve ölümünde, hak ve ödevlerinde, kanun önünde ve Allah’ın huzurunda bu dünyada ve ahirette birliğini tesis etmeye geldi.
İslam, soy ve aile bağnazlığının masumiyetinin yanı sıra kabile bağnazlığı ve ırkçılığından da kurtulmuş, böylece Batı medeniyetinin bugüne kadar ulaşamadığı bir düzeye ulaşmıştır (İslam ve Sosyal Adalet, s.: 61).
Toplumsal karşılıklı bağımlılığa gelince, bireyin özgürlüğünden yararlanırken belirli sınırlar içinde durmasında özel bir çıkarı olduğunu ve toplumun üstün bir çıkarının olduğunu ve bireylerin özgürlüğünün sona ermesi gerektiğini dikkate alır.
İslam en güzel şekliyle bireye hürriyeti, en doğru anlamıyla insan eşitliğini bahşeder ama onu kaos içinde bırakmaz.Toplumun hesabı vardır, insanlığın hesabı vardır, dini amaçların bir değeri vardır. bireysel özgürlük karşılığında bireysel boyun eğme ilkesine dayanır ve onunla birlikte bireyi ve grubu da içine alan kolektif boyun eğmeyi belirler, buna toplumsal dayanışma diyoruz.
Kaynak: Dr. Ali Muhammed el-Sallabi, İslami Perspektiften Sosyal Adalet, Dar İbn Kesir, 1, 2015, s.: 172-176.

 

Nokta

Öyle bir noktaya gelmişiz ki insanlığın adı kaybolmuş. Sevenler birbirini arkasından vurur olmuş. Aramak istemeyenlerin canı en son ben aradım sıra sende olmuş. Kaybedilenler zaman içinde kazanılacak cümleleri ile zaman bizi bırakmayacak cümlesinin içinde kaybolmuş. Gerçekten kıymetin ölmeden önce bilineceği zamanı geçirmekle hapsolmuşlar. Öyle bir noktadayız ki insanlar birbirlerinden nefret eder olmuş. Herkese her birine yabancı yoldan geçen bir insandan farksız olmuş. Sahip çıkılamayan bu hayatı suçlar olmuşlar. Verilmesi gereken sevgiyi duyulması gereken saygıyı kıskançlığa büründürdüler. Kurduğumuz ailenin yabancısı olmuşuz. Kendimize ait herkesten uzak bir dünyamızı oluşturur oluşturur diğerlerini de buna zorlar olmuşuz. Her şeyimiz olan insanların hiç bir şeyimiz yapar olmuşuz. Geçirdiğimiz o kadar zamana karşı sahiplenmediğimiz vicdan boşa mı?

Pisikoz

Hava olacakları tahmin etmiş gibi kasvetliydi. Uzun tenha sokağı aydınlatan tek şey gökyüzünü bir bıçak gibi yaran şimşeklerinin ışığı sokaktaki tek ses ise yardım çığlıkları atan gök gürültüsünün sesiydi. genç kadın uzun dalgalı saçlarını ensesinde toplarken bir yandan da yürümeye devam ediyordu. Sabaha karşı 05:42 civarında yürüdüğü ıssız sokakta izlenme hissiyle arkasını döndü ama bomboş bir yol karşıladı onu. Yeni atandığı hastanedeki uzun ve yorucu nöbetin verdiği bir yorgunluk olduğunu düşündü cebinden çıkardığı kulaklığın dolanmış kablosunu çözmeye çalışırken bir süre sonra cehennemi olacağı eve yaklaşmak için bir sokak daha döndü. Bir adım atmışken saçlarında bir el hissetti ve aynı hızla saçlarını çekip yanağını yanağına yaklaştırıp tok sesiyle konuştu. Ama kız sesi algılayamadan ilk adamın gözlerine dikkat etti. Kar maskesinin gizleyemediği camı andıran buz mavisi gözleri kızı ürküttü. Kız adamın gözlerine korkuyla bakarken artık sadece adamı görmüyor duyuyordu da. Gök gürültüsünü bile bastıran fısıltısıyla konuştu.
-Bu seni 2. kez dışarıda görüşüm Hemşire. Bir sonraki karşılaşmamızda benimsin.
Adam kızı bıraktığında kız korkuyla olduğu yere çöktü. Ellerini saçlarına geçirip korkuyla etrafına baktı ardından da hıçkırarak ağlamaya başladı.
4 Ay Önce
Kadın baş hemşirenin karşısında ellerini bağlamış başı önde mahcup bir ifadeyle duruyordu.
-Baş hemşirem ben sadece bir hastaya yardım ettim.
-Kes sesini. Sen bunu nasıl yaparsın? Sen bir hastayı nasıl yolun ortasında tedavi edersin.
Kadın sabrının sonunda olduğunu hissedebiliyordu. Yaptığı tek şey yolda sinir krizi geçiren bir adama yardım etmekti ama herkes sanki adamı öldürmüş gibi davranıyor ve kızıyordu. Baş hemşire hala bağırıyor ve kızıyordu. En sonunda dayanamayıp başını dikleştirdi ve ellerini masaya vurarak o da bağırmaya başladı.
-Eh yeter be sanki adam öldürdüm. Yolda kriz geçiren bir adama yardım ettim alt tarafı.
-Sen yoldan geçen birine yardım etmedin hemşire. Sen Ruh hastası bir psikopata yardım ettin. Sen elini bile sürmemen gereken birine yardım ettin.
-Ne yapsaydım öylece durup ölmesini mi izleseydim? Ne olursa olsun o bir hasta, o bir can. Ne olduğu kim olduğu beni ilgilendirmez. Ben işimi yaptım.
-İyi o zaman bende işimi yapıyorum ve senin tayininin verilmesi için talep yazıyorum.
Bunu demesiyle kadının gözleri kocaman açıldı. Olduğu yerde sarsıldı ve önünde ki sandalyeye tutundu.
2 Hafta Sonra
Genç kadın evine son kez bakıp sürüldüğü yere gidebilmek için taksiye bindi. Başına gelecek her şeyden habersiz…
Şimdi Ki Zaman
Genç kadın yatağının üstünde oturmuş az önce olanların korkusuyla etrafına bakıyor bir yandan da farkında olmadan sallanıyordu. Gözlerini karşısında ki duvara sabitlemiş bir şekilde düşünüyor, aklından kırk tane şey geçiriyor ama hiç bir mantıklı sebep bulamıyordu.
Bu adam kim?
Bu adam onu nerede gördü?
Bu adam onu yakalamasına rağmen neden öylece bıraktı?
En önemlisi ise bu adam onu öldürür mü?
Kadın bunları düşünürken olduğu yerde uyuyakaldı. Bir süre sonra kadın önce saçlarında bir el hissetti, ardından anlında bir dudak. Gözlerini açacakken biri konuştu.
-Gözlerini açarda benimle göz göze gelirsen bunu üçüncü karşılaşmamız sayar seni bana mahkum ederim.
Adamın söylediklerinden sonra değil gözlerini açmak daha sıkı yumdu gözlerini. Adam yüzünü kadının suratına yaklaştırdı burunları birbirine değiyordu . Adam fısıltıdan farksız bir sesle tekrar konuştu.
-Çok güzelsin hemşire. Bu güzelliğin bana zarar ama sana daha da zarar verecek. Üçünü karşılaşmamızı sabırsızlıkla bekliyorum.
Adam eğildiği yerden doğruldu. Yavaş adımlarla önce odadan sonra evden çıktı.
Kadın korkarak açtı gözlerini etrafına baktı kimseyi görmeyince koşarak odadan çıkıp evin içini gezdi ardından da cama çıkıp etrafa baktı bu sefer. Oynayan bir kaç çocuk ve mahalledeki kaldırıma çöküp konuşan erkeklerden başka kimse yoktu. Camın önüne çöküp ağlamaya başladı. Ellerini yumruk yapıp yere vurmaya başladı ellerini. Elleri kan olana kadar vurdu, elleri paramparça olana kadar vurdu. Sakinleşmek adına derin nefesler almaya çalışsa da alamadı tam tersine daha çok boğuluyor gibi hissetti. Nefes alamadıkça ellerini boynuna sarıp nefes yolu açmak ister gibi tırnaklarını boğazına geçirdi. Artık sadece elleri değil boynu da kan revan içindeydi. Yana doğru yıkıldı ve kan içinde kıvranmaya devam etti. Sadece adamın gelişi bile onu bu kadar zorlamışken önünde ki iki hafta onu daha da zorlayacaktı.
1.Gün Kadının Ağzından
Çalıştığım hastaneden aldığım izinle biraz olsun rahatlasam da hala ondan korkuyorum. Hastanede göremez beni ama ya yine eve gelirse? Adamı görmezsem korkmam diye düşünüyorum. Hem belki o adamda beni unutur.
2.Gün Kadının Ağzından
Yatağımdan hiç çıkmadım bu iki günde. Sadece yattım ve düşündüm. O adam hiç gelmemişti iki gündür. Belki de unutmuştu beni. Hem o adam beni nasıl alacak ki? O kadar kolay mı? Bu devirde bir insanı öylece alıp gitmek kolay mı? Belki beni arayacak bir ailem yok ama hastanedekiler beni merak eder? Eder dimi?
3.Gün
Adam evin önüne gelmiş kadının yatak odasının penceresine bakıyordu. Üç gündür evinden dışarı adımını atmamıştı kadın. Hastaneden iki haftalık izin almıştı. Kendisinden korktuğunu biliyordu adam ama bu onun hoşuna gidiyordu. Kadın dediğin erkeğinden biraz olsun korkmalı diye düşünen psikopat ruhlu biriydi o. Adam binanın eski gıcırtılı kapısını açtı ve içeri girdi. Merdivenleri çıkarken yaşlı bir kadın yolunu kesip onu soru yağmuruna tuttu.
4. Gün
Kadın artık daha rahattı korkularına rağmen daha rahattı. Yavaş adımlarla salona yürüyüp camı açtı. Camı açıp aşağıya doğru bakınca binanın tam karşısında bir adam gördü. Kafasında kapüşonlusu suratının yarısını kapatan kırmızı bir fular vardı. Hızla camı kapatıp içeri girdi kadın. Aynı korkuyla perdeyi de çekip koşarak mutfaktan bir bıçak aldı ve dış kapının önüne oturup gözlerini kapıya dikip beklemeye başladı. Aklından geçen şey ise belliydi. Eğer adam içeri girerse bıçağı ona saplayacak ve kaçacaktı evden. Tahmin ettiği gibide kapı açıldı ve içeri o adam girdi. Kadın hızla ayağa kalkıp bıçağı karşıya doğru tuttu. Adam suratına yamuk bir gülümseme yerleştirdi ve bir adım atıp kadına yaklaştı.
-Sen beni öldüremezsin hemşire.
-Neden? Sen değil misin benim evime zorla giren? Sen değil misin beni tehdit eden. Nefsi müdafaa sayılır ceza bile almam.
Adam bu sefer kahkahalarla gülmeye başladı. Kadına bir adım daha yaklaşıp bıçağın ucunu sol tarafına değdirdi.
-Burası senin yerin hemşire buyur sapla ve öldür beni.
Kadının elleri titremeye başladığında adam kadının elini tutup sabitledi. Kadınla suratlarını aynı hizaya getirmek için eğildi ve fısıltıyla konuştu.
-Hadi hemşire. Yapabilirsin. Hadi.
5.Gün
Adam kadının yapamayacağını anladığında bıçağı sivri kısmından tutarak aldı ve gitti. Kadın dünün korkusunu üstünden atamamış halde hala kapının önünde ki duvarda oturuyordu. Kafası bacaklarının arasında uyuya kalan kadın evinin kapısının sertçe çalmasıyla sıçrayarak uyandı. Korkuyla kapıya gidip kapıyı açtığında karşısında iki tane polis memuru kapısında dikilmiş onlarla karakola gitmesi gerektiğini söylediler. Kadın kafasını sallayıp üstüne bir kot ceket aldı ve çıktı evden. Mahalledekiler ona bakıp kendi aralarında fısıldayarak onun hakkında konuşuyorlardı.
6.Gün
Kadın nezarethanede oturmuş anasını kaybetmiş kuzu gibi etrafına bakıyordu. O sırada nezarethanenin kapısı açıldı ve adam içeri girdi. Kolunda sargı, suratında maske olsa da gözlerinde ki zafer gülümsemesiyle kadına doğru yürüyüp tam karşısına dikildi. Adam sargılı kolunu tuttu ve o tok sesiyle konuştu.
– Beni bıçaklayıp kaçman pek hoş olmadı sanki hemşire?
Kadın şok içinde ona baktı. Hızla ayağa kalkıp demir parmaklıklara tutundu.
-Ne bıçaklaması ne saçmalıyorsun ben öyle bir şey yapmadım!
Adam kahkahalarla gülüyordu artık. Gülmesi durunca ciddileşti ve kaşlarını çatıp kadına baktı.
-Şimdi seninle bir anlaşma yapacağız Hemşire. Ya benimle gelirsin ya da bir ömür boyu hapiste sürünmen için elimden geleni yaparım.
-Elinden geleni ardına koyma. Seninle hiç bir yere gelmiyorum.
-Sen bilirsin hemşire.
13. Gün
Kadın günlerdir bu nezarethane odasında duruyordu. Bir iki yudum su ve bir parça ekmekten başka bir şey geçmemişti boğazından.Nezarethaneni gıcırtılı kapısı büyük bir gürültüyle açıldı ve iki polis memuru girdi. Hiç bir şey demeden kadını da alıp çıktılar bir polis aracına binip ilerlediler. Kadın tek kelime etmeden yolu izlerken ana yola değil de ormanlık yola girdiklerini fark ettiğinde hızla polislere dönüp “ne oluyor” diye sorup bağırmaya başladı. Kimse ona cevap vermese de o sorup bağırmaya devam etti.
Bir ev göründü ilk önce kocaman bir ev. Ardından o evin bahçesinden içeri girdi araba. Evin kapısında ise o adam bekliyordu. Adam durduğu yerden hareketlenip arabanın kapısına yaklaşıp kapıyı açtı ve kadını kolundan tutup çıkardı arabadan. Kadın gelmemek için dirense de bir işe yaramadı ve adam onu sürükleyerek eve soktu ardından da bir odaya.
Oda tamamen aynadan oluşuyordu. Kadın etrafına baktıkça koluna yapışmış adamı gördü. Adam kadını yere fırlatıp önce kafasında ki kapüşonluyu çıkardı. Adamın saçlarının bazı yerleri kısa bazı yerleri uzundu. Kız biraz gerilediğinde bu sefer yüzünde ki fuları çıkardı. Fuların altında ki suratında çok derin yara izleri vardı. Bir yanağı erimiş haldeydi, eti aşağı doğru erimiş ve büzüşmüştü. Öbür yanağının ise derisi yüzülmüş haldeydi. Bu yanağında sadece eti değil yer yer dişlerinin beyazlığı bile görünüyordu. Çenesi ise bir taş ile parçalanmış gibiydi.
Kız adamın suratından o kadar korktu ki çığlık atarak geriye kaçtı. Sırtı arkasında ki aynaya değdiğinde kaçacak yerinin kalmadığını o da anlamıştı. Adam bu sefer üstünde ki ceketi çıkardığında üstündeki kısa kolludan kollarında ki faça izleri çıktı ortaya.
Kadının aklından tek bir şey geçiyordu.
Kendine bile bu kadar zarar verebilen bir ruh hastası bana asla acımayacak.
Adam kadına yaklaşıp çenesinden tutup kafasını kendine çekti ve kadının suratına derin bir nefes verip kafasını sağa sola oynatarak konuştu.
-Bak hemşire artık benimsin. Kaçacak yerin yok. Seni arayacak ne bir ailen ne de bir arkadaşın var. Aylar önce bana ettiğin o yardım bugün senin ya sonun olacak ya mutluluğun.
-Öldür o zaman ruh hastası herif. Seni kabullenmektense ölürüm daha iyi.
Adam daha çok güldü ve peki diyip çıktı odadan. Adam çıkar çıkmaz etrafa bakıp kurtulmanın bir yolunu aradı ama yoktu. Her yer aynadan ibaretti. Kadın sinirle elini aynaya geçirip hem aynayı kırdı hem de elini parçaladı. Aynanın kırık parçasını eline alıp sıkıca tuttu adam içeri girip kadını o halde görünce kahkaha atmaya başladı.
-Ne yapacaksın Hemşire beni mi öldüreceksin? Daha önce denedik beceremedin.
Kadın bir elinde ki keskin parçaya bir de adama baktı bu sefer elinde ki parçayı kendi boynuna dayayıp adama baktı.
-Seni öldüremem ama kendimi öldürebilirim.
Adam gülmeyi kesip ciddileşti bu sefer. Kaşlarını olabildiğince çatıp sert sesle konuştu.
-Saçmalama hemşire. Güzel yüzüne bir şey olacak şimdi bırak şunu.
Bu sefer kadın kahkaha atmaya başladı. Elinde ki parçayı daha çok boynuna bastırdı artık parmağına kan damlamaya başladı. Adam seri bir hareketle gelip kadının elindeki parçayı alacakken kadın seri bir hareketle camı suratına sapladı. Kadın aynayı suratına saplamasıyla bayılması bir oldu. Adam hemen kadını kucağına aldı ve odadan çıkıp evin içindeki çalışanlara doktor çağırmaları için bağırdı.
14. Gün(Gece 01:03)
Kadın yattığı yerde çığlık atarak ağlıyordu. Doktor suratındaki ayna parçasını çıkarıp dikerken kadın çığlık çığlığa bağırıyordu. Doktor çığlıklara daha fazla dayanamayarak adama döndü.
-Beyefendi bu böyle olmaz morfin verelim.
-Hayır doktor. Dik ve git.
Doktor içi acısa da adamın sözünden çıkılmayacağını biliyordu. Doktor işini bitirip malzemelerini toplayarak çıktı evden.
Kadın gözlerini tavana dikip yanağının acısına ağlamaya devam etti. Adam ise karşısında ki koltuğa oturup kadına dikti gözlerini.
-Sana dedim hemşire güzelliğin bana zarar ama en çok sana zarar. Kendine zarar vermenin cezasını çekeceksin.
-Ne yapacaksın?
Bir şey demeden kalktı ve kadının kolundan tutup sürükleyerek aynalı odaya geri soktu. Pantolonunda ki kemeri çıkarıp kemer tokası uzun kısımda kalacak şekilde eline doladı.
-Her vuruşumda sayacaksın Hemşire.
Cümlesi biter bitmez kadının sırtına vurdu kemeri.
Kadın can acısına çığlık atıp acı içinde bağırmaya başladı. Adam daha kuvvetli vurup son gücüyle bağırdı.
-Say dedim Hemşire. Say!
-Bir…
-İki…
-Üç…
Adam her seferinde daha sert vuruyordu. Beşe geldiklerinde durdu ve cebinden telefon çıkarıp bir klasik müzik açtı. Son ses keman sesinin altında onun çığlıkları vardı. Kadın on dediğinde adam kemeri bir köşeye fırlattı. Kadını saçından tutup kafasını kaldırdı.
-Bana bak hemşire bir daha kendine zarar verirsen senin suratını kendi suratımdan beter hale getiririm. Anladın mı?
Kadın kafasını aşağı yukarı salladı. Adamda kafasını itip ayağa kalktı. Odanın kapısının açılıp kapanma sesini duyduğumda dikelip ağlamaya başladı. Sırtı her hareketinde daha çok acıyordu. Kadın her şeye son vermek istiyordu artık. Ölümse ölümdü. Usul adımlarla kapıya yaklaştı kulpunu aşağı indirdiğinde kapının kilitli olduğunu fark edip kapıya vurdu. Adam odaya gelip kapıyı açtı. Kadın karşısında ki adama bakıp “tuvalete gidicem” dedi sadece. Adam aynayı kırdığı yeri gösterdiğin de anlamadı ve aynaya bakıp geri döndü adama.
-Oraya işersin.
Başka bir şey demeden çıktı odadan. Kadın bir oraya baktı bir kapıya aynanın olduğu yere çöküp kafasını arkadaki duvara vurmaya başladı adam küt küt duyduğu seslerle hızla odaya girdi. Adam kadının kafasını vurduğunu görünce hızla kadına yürüyüp saçlarına eline dolayıp zorla odadan çıkarıp bodrum kata sürükledi. Kadın saçlarında ki elden kurtulmak için adamın eline yapışıp kaçmaya çalıştı ama olmadı. Adam kadını bir sandalyeye oturtup ellerini ve kollarını bağladı.
-Sana demiştim hemşire. Kendine zarar vermemen konusunda seni uyarmıştım.
Kadın sonunda etrafında olanları gördüğünde bir sürü kesici alet, şişelerde kimyasallar ve bir çok bahçe aletleriyle yan yana duran tamir aletleri gördü.
-Ne yapacaksın bana?
-Sana seni benden beter ederim demiştim Hemşire.
Kadın korkuyla adama bakıyordu. Adam masanın üstünde ki bir şişeyi aldı ve kadına yaklaşıp zorla ağzına döktü içindeki sıvıyı. Kadın tükürmeye çalıştıkça adam ağzını kapatıp zorla yutturdu. Kadın yuttuğu sıvı ağzından geri gelirken kanla beraber kustu sıvıyı.
-Bu içtiğin sıvı boğazında küçük kesikler açacak hemşire kan kusacaksın kendi kanında boğulacaksın.
Öbür masaya gittiğinde ise ucu küçük bıçaklarla dolu bir deri kırbaç vardı. Onu kadının karnında, sırtında hatta bacaklarında gezdirdi ve bıçağın kesmesine izin verdi. Daha sonra eline bir eldiven giyip alt raflardan bir kutu çıkardı. Kutunun kapağını açıp içinden bir bitki çıkarıp kadına doğru yavaş adımlarla yürüdü.
-Bak hemşire bu bir ısırgan otu. Zararsız görünür ama insan tenini küçük küçük ısırır. Şimdi bunu senin kesiklerine basacağım ne kadar acıdığını ise birlikte gözlemleyeceğiz.
Isırgan otunu kadının bacağına yapıştırdığında kadın sadece vurmanın acısını hissetti ama daha sonra sanki açık yarayı biri cımbızla daha çok açıyormuş gibi acımaya başladı. Kadın kustuğu kanların arasında çığlıklar atıyor ve kurtulmak için debeleniyordu. Tekrar masaya döndüğünde bu sefer benzin aldı masanın üstünden ve kadının bacaklarına döküp uzaklaştı ve bir sigara yakıp kadının ağlamalarını dinlerken keyifle sigarasını içip sigarasının sonunda ise kadına yaklaşıp yanan sigarayı kadının bacaklarına atmasıyla kadının bacakları tutuştu. Kadının yanan bacaklarını izlerken dinlemek için bir klasik müzik açtı. Daha önce yaptığı gibi kadının acı çığlıkları arasında klasik müziğini dinledi. En sonda kadının ağzını kendi fularıyla ağzına bağlayıp kendi kanıyla boğulmasını izledi.
Kadının karşısında yere bağdaş kurarak oturdu ve yerde ki kanlarda parmağını gezdirip parmağını ağzına götürerek yaladı.

15.Gün
Evden çıkan alev ihbarlarıyla bölgeye gelen polis ekipleri olay yerini incelerken boş sandalyenin önünde oturur pozisyonda yatan bir adam gördüler. Adam ağzında kırmızı kanlı bir fular ile gözleri açık şekilde öylece yatıyordu.
(Yerel Gazete)
Psikoz(Gerçek olmayan inanışlarda olması, gerçek olmayan şeyleri görmesi, duyması, gerçekle hayal ayrımı yapamaz hale gelmesi durumuna denir.) hastası olduğu belirtilen A.A isimli (erkek) şahıs çıkan yangın sonuncun da polis ekipleri tarafından işkence edilmiş halde ölü bulundu. Otopsiden çıkan sonuçlarda A.A isimli şahsın Psikoz olduğu ve vücudunda ki yaraları kendinin yaptığı ortaya çıktı. Evinde bulunan bir defterde yaşadığını sandığı şeylerin yazılı olduğu da tespit edildi. Eski kullanılmayan bir binaya girip kendisine orasının yıkılma tehlikesinde olduğunu söyleyen bir kadını(72) vücudunda derin kesik darbeleriyle öldürdüğü öğrenildi.

Defterin ilk sayfası:
Terapistimin önersiyle bu saçma defteri yazmaya başladım. Ne kadar yararı olacak bilmiyorum ama gün içinde olanları yazmalıymışım.
Bugün yine o kadını aradım. Tüm hastaneleri gezdim, her sokağı karış karış ettim ama yok. Bulamıyorum.
O gün sinir krizi geçirdiğimde bana yardım eden hemşireyi düşünüyorum günlerdir. Üstünde ki hemşire üniformasını unutamıyorum. Üstünde kırmızı hemşire üniforması ve kafasına taktığı siyah büyük tokasını bayılmadan önce bir kaç saniye görsem de gözümün önünden gitmiyor. Adını bile bilmediğim bir kadını sokak sokak arıyorum. Onu ilk görüşüm bir sokakta baygınken oldu ama son görüşüm kollarımın arasında olacak.

Tek Başına Sevda

Gerçek sevgi kör edebilir kimi zaman insanı. Yapmam dediğin bir çok şeyi yaparken bulursun kendini. Asla dediklerin rutini haline geliverir bir anda.

Kendini kendi iklimine bile zor bırakırken, bir başka iklimin hizmetkarı olmaya gönüllü olursun anında. O gururlu mağrur hallerin yerini yumuşacık ve uysal bir rüzgara bırakır. Sende kendini o rüzgarın kollarına.  Artık güvenli tüm limanların başka bir ele teslim edilmiştir. Onun olduğu her yer güvenli, onsuz her an huzursuz bir hal almaya başlar.

Hani diyor ya Cahit Zarifoğlu ‘Tek iyi olsunda , yel essin kokusu gelsin’ uzakta bile mutlu olduğunu görmeyi bir lütuf haline getirirsin kendine.

Gelmesin gitmesin aramasın sormasın mutlu olsun da… diye yarım kalan

cümlelerine uzaklara dalan puslu gözlerin yarenlik eder. Kendinden bile vazgeçme halidir bu ama sana kendini onunla tek görmek gibi gelir. Sanki o senin benliğinin en önemli parçasıdır artık. İçinde adının geçmediği her nefesin yük olur göğsüne.

Yanından geçmediğin her gün selamını yolarsin gökyüzüne.  Sevmenin yok olma halidir bu. Sanki artık sen yoksun, o olmadan olmayacaksın gibidir hayat. Onsuz gözlerin bile görmek istemez çiçeklerin güzelliğini. Onsuz izlediğin her film artık sadece vakit doldurmak içindir. Kitaplar onun aklındaki suretini biraz olsun unutmak için okunur. Fakat her kitap karakteri mutlaka bir şekilde ona benzer ve ucu illaki ona dokunur olayların.

Şimdi vakit sensizliğin ertesi…. derken radyoda Ahmet Kaya çoktan güneş ilk

ışıklarıyla aydınlatmaya başlamıştır şehrini. Onsuz başlamamak için güne, onsuz uyumamayı göze alırsın. Çünkü bitmeyen bir gün baslamayacaktirda. Sadece onsuzluğun deva mıdır yaşanan. Bitmek bilmeyen bir tekrar, uçsuz bucaksız bir sevda denizinde.

Ne sen leylaydin ne de ben mecnun derken bile evet ben mecnundum da senin Leyla olduğundan haberin yoktu diye geçirirsin içinden. Çünkü aklında kalbinle birlikte orda bir yerlerde kalmıştır.

Belkide bir şarkı kadar kısa tanıdın onu. Fakat izleri çok derinlerde kaldı. Son ses dinleyip aklına kazısanda o şarkı da bir dinelyiciydin sadece. Sen defalarca da dinlesen şarkının senden haberi dahi olmadı…

Kapatsan da tüm şarkıları, aklında o

kalacak. Dinlediğin bir kuş sesi bile seni alıp ona uçuracak. Sevda bu ya, dünyanın onur ucunda da son hülya hayatın ruhun gene koşup onun başucunda duracak…

Anne ve Babalara Tavsiyeler

Edebiyatla ilk tanışmamız, çocukken ebeveynlerimizin okuduğu uyku öncesi masalları ile ya da okuma yazma eğitimi sonrası okumaya başladığımız öykülerle başlar. Tam burada nasıl başladıysa öyle gider atasözünü nasıl başladıysa o yönde ilerlemesi daha kolay olur diye düzeltip çocukların küçük dünyasında edebiyatın öneminden bahsedelim. Bu arada atasözünü değiştirdik, çünkü birazdan, küçük yaşta edebiyatla tanışmanın ileride zihin dünyamıza açacağı kapılardan bahsedeceğim fakat küçük yaşta edebiyatla tanışma fırsatı bulamamış çocukların da belki ortaokulda belki de lisede henüz tanıştığı edebiyatı, benimseyip yine aynı kapıları açabildiğini not düşmek adına bu düzeltmeyi gerekli görüyorum. Belki geç tanıştıktan sonra ilerleyiş daha zor olacaktır fakat bir kere tanıştıktan ve sürdürmeyi amaç edindikten sonra ilerlemek kaçınılmazdır. Sözün özü, bu yazıyı okuyan siz anneler ve babalar, çocuğunuzu küçük yaşlarda edebiyatla tanıştıramamış olabilirsiniz, fakat çocuklarınız kaç yaşında olursa olsun, onlara bu kapıların getireceği eşsiz güzellikleri armağan etmek, onlar için yapacağınız en büyük iyiliklerden biri olacaktır.

Edebiyat Neler Kazandırır?

Gelelim çocuk yaşta edebiyatla tanışmanın getirdiği ve getireceği yararlara. Öncelikle onların zaten geniş olan hayal gücü, edebiyatla desteklendiğinde büyük bir harikalar diyarına dönüşecektir. Belki de sizler de hayal gücünün getirilerini küçümseyen bir kesimdensiniz, üç beş oyunu daha kaliteli oynamaktan başka ne işe yarayacak diye düşünüyor bile olabilirsiniz. Ancak dünya değişiyor ve artık araştırmalar gösteriyor ki hiç alakasının olmayacağını düşündüğümüz global şirketler dahi çalışanlarını seçerken onları, hayal güçlerinin değerlendirilecekleri testlere tâbi tutuyorlar. Belki iddialı bir söz olacak fakat artık sayısal IQ gibi kategorilerin yanı sıra, kişinin hayal gücü vb etmenler de değerlendiriliyor. Dünya bu yönde ilerlerken gelecekte sizler gibi iş dünyasına atılacak olan çocuğunuzun hayal gücünün kısıtlı olmasını gerçekten o kadar da umursamaz mısınız?

Büyük sanatçıların eserlerinin ardında, büyük bilim insanlarının icatlarının, teorilerinin ardında yatan unsur çok gelişmiş bir hayal gücünden başka bir şey değildir…

Edebiyat, “Kelime Dağarcığı, İfade Gücü ve Empati” Kazandırır!

Edebiyatla büyüyen bir çocuk, gelişmiş kelime haznesi, kendini ifade etmede kolaylık, başkalarını anlayabilme -empatide- kolaylık, eleştirel düşünme becerisini kazanma, dünyayı ve doğayı anlamlandırabilme konularında yaşıtlarına göre oldukça iyi seviyelerde olacaktır. Karşısındaki insanı anlayabilen bir çocuk yetiştirmek, ebeveyn olarak size müthiş bir gurur yaşatacaktır.

 

Çocuklara Kitap Okuma Alışkanlığı Nasıl Kazandırılır?

Çocuklarınıza çok küçük yaşlarından itibaren kitap okuma alışkanlığını kazandırmak istiyorsanız, onun henüz konuşamadığı dönemlerde bile okuyacağınız masal kitapları ile bu yolculuğa başlamanız harika olacaktır! Biraz daha büyüdüğünde, ondan size hikayeler anlatmasını dileyebilir, bu sayede edebiyat dünyasını çocuğunuza daha da çok sevdirmede yardımcı olabilirsiniz. Tüm bunların haricinde sizler de kitap okumalı hatta ailece kitap okuma saatleri yaratmalısınız. Unutmayın, çocuklarınız en çok da sizi taklit ederek hayatı öğrenir, işte tam da bu nedenle sizi kitap okurken görmek onlarda da bu yönde bir istek doğuracaktır.

Devamlılık, edebiyat ruhunun kazandırılmasında çok önemlidir.

×