İnsan davranışını ve altında yatan zihinsel yapılanmayı açıklamaya yönelik sosyal kognitif kuramın bakış açısında öne çıkan kavramlardan biri zihin kuramıdır. Bu kuram insana dair birçok karmaşık özelliği bir arada açıklayabilme gücüne sahiptir. Zihin, bireyin rastladığı durumları ve olayları muhakeme edebilme ve gerçekliğe uygun şekilde değerlendirebilme becerisini içerisine almaktadır. Bu becerilerin arasında duyguları, inançları ve ona yönelik duyguları da anlayabilme gibi önemli yetiler bulunmaktadır (Frith 1992). Zihin kuramı, diğer kişilerin gözlemlenebilen davranış kalıplarını bireyin zihinsel açıdan kavrayabilme ve kavradığı şekilde çözümleme becerisi olarak da değerlendirilmiştir (Premack ve Woodruff 1978). Başka araştırmacılar ise bu kavramı zihinselleştirme olarak açıklamışlardır. Zihinselleştirme kavramı, bireyin kendi ve diğer bireylerin zihin olarak durum ve olaylara verdiği tepkileri kavraması ile bunları kendi zihni açısından tekrar değerlendirmesi olarak da açıklanmaktadır.
Tanım:
Psikopatoloji literatüründe yapılan çalışmalar gözden geçirildiğinde ZK kavramı ilk olarak 1985’te otizm spektrum bozukluğu olan çocuklarda incelenmiş ve bu çocuklarda ZK becerisinde zeka geriliğinden ayrı tutularak, yetersizlik gözlendiği tespit edilmiştir (Baron-Cohen, Leslie ve Frith 1985). İzleyen zamanda diğer psikiyatrik, nörolojik ve nörogelişimsel rahatsızlıklar açısından incelemek için de çalışmalar
yapılmıştır. Yaklaşık 30 senelik yakın geçmişte yapılan çalışmalara bakıldığında ZK’nın daha çok incelendiği gözlenmektedir. Premack ve Woodruff 1978’te ZK kavramını tanımlamış olsa da, Wirmer ve Perner 1983’te ilk defa insanlar üzerinde ölçümleme yapmışlardır. Çocuklar üzerinde yaptıkları çalışmada ortaya çıkardıkları birincil derece yanlış inanç testi olarak ‘Maxi ve Çikolata’ dizisini 4-6 yaş aralığında çocukların ötekilerin niyet ve niyetlerine yönelik davranışlarını öngörebilme becerisine sahip olduklarını tespit etmiştir. İzleyen çalışmalarda ZK yetilerini ölçümleyen ikinci derece yanlış inanç, metafor ve ironiyi kavrama, kinayeyi anlama, faux pas, gözlerden zihin okuma vb. birçok test geliştirilmiştir. Zihin kuramı genellikle yanlış inanç testleriyle sınanmaktadır. Sally ve Anne testi yanlış inanç testleri arasında ilk akla gelen emsalidir. Zihin kuramı teorisini açıklamak için iki ayrı kuram ortaya çıkmaktadır. İlki sosyal kognitif zihin kuramıdır. Bu kuram kişinin, başkalarının davranışlarını gözlemleyerek zihinsel alt yapıyı sorgulayarak anlamlandırabilme becerisidir. Hatalı inanç değerlendirmeleri bu kuramın içerisinde yer almaktadır. İkinci kuram ise zihinselleştirme becerisidir. Bu beceri kişinin gözlemlenebilen davranışlarını gözlemlediği kadarıyla zihinselleştirmeye çalıştığı sosyal algısal kuram olarak açıklanmaktadır ve bu beceriyi değerlendirmek için sıklıkla Gözlerden Emosyon Okuma Testi’ne (kısaca Gözler Testi olarak kullanılmaktadır) başvurulmaktadır (Cohen ve ark, 2001). Bu becerinin duygu tanıma ile alakalı olduğu düşünülmektedir. Bireyin ben algısı ve çevrediklerin farklı düşünce ile zihinsel kapasitesi olduğunu, bireyin ya da çevredekilerin niyet, amaç, fikir ve beklentilerini muhakeme edebilmeye yönelik konjektüre sahip olabilme yetisi sosyal kognitif beceri olarak tanımlanmaktadır. Ötekilerin davranış kalıplarını algılama ve öngörmeye imkan sağlayan zihin kuramı yetileri, yakın sosyal ilişkiler kurabilmek için de önemli bir basamak olarak görülmektedir. sosyal- kognitif ve sosyal-algısal şeklinde iki ayrı kola sınıflamaktadı. Sosyal-bilişsel alan, ötekilerin zihin durumunun tanımlanması veya öngörüde bulunma yetisini içeren bir örüntü şeklinde ifade edilmektedir. Yanlış inanç testleri bahsedilen yetiyi ölçümlemede bilinen bir örneğidir. Sosyal-algısal bileşen, bireyin yüz ile somatik dışavurum tarzı işaretlerden gözlem yapıp, ötekilere dair öngörüde bulunma ve kişilerle nesneler arası
ayırt etme kabiliyeti şeklinde ifade edilmektedir. Sosyal-bilişsel alanın zıttı olarak sosyal- algısal duygusal alanla daha fazla ilişkisi bulunmakla birlikte başka kognitif yeti ve dil fonksiyonlarıyla duygusal alana oranla az ilintilidir. Bu tarz sosyal-algısal kabiliyet, bireyin etrafındaki bireylere ve davranışlarına yönelik mental öngörüleri ile ilişkilendirildiğinden zihinselleştirme kabiliyetini içine alan bir yeti olarak değerlendirildiği belirtilmektedir. Günlük yaşam, öteki bireylerin zihinsel görüşleri hakkında öngörü yapmak, bahsedilen iki becerinin de koordine olarak işlemesini gerektirmektedir. Yapılan son çalışmalar incelendiğinde sosyal beyini ifade eden kavramlardan biri olan empati tanımı, affektif empati ve bilişsel empati şeklinde iki kola bölünmektedir. Duygusal empati, kişinin ötekilerin dışarıdan gözlemlenebilen durumlarına duyu yoluyla reaksiyon göstermesi ya da müşterek emosyonları benimseyebilme yeteneği olarak tarif edilmektedir. Affektif empati, emosyonel geçicilik, afekt teşhisi ve müşterek üzüntü olarak adlandırılan alt süreçlerden oluşmaktadır. Bilişsel empati ile de yetileri tanımlanmaktadır. Sözü geçen yetiler, ötekilerin affektif ve kognitif hallerine yönelik öngörüleri tanımlamaktadır. Bahsi edilen araştırmalarda paralel şekilde ZK fonksiyonları duygusal ve bilişsel olarak iki dala bölünmektedir. Bilişsel, ötekilerin niyetlerine yönelik öngörülere sahip olma yetisi şeklinde anlamlandırılırken, duygusal bireyin ötekilerin emosyonlarına dair öngörülerini ifade etmektedir. Bu nedenle duygusal ile bilişsel farklı anlamı ifade etmektedir. Nörogörüntüleme alanındaki araştırmalar duygusal ve bilişsel ayrı beyin bölgelerinde aktiviteye sebebiyet verdiğini ortaya koymasıyla bu görüş görgül olarak da desteklenmiştir.
Katılın!
Yorumlar